Esas | : 2015/517 |
Karar | : 2017/5472 |
Tarih | : 17.10.2017 |
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.10.2017 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat … ile temyiz edilenler vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar, kök mirasbırakan …’ın 249, 1016 ve 1017 (imarla 126 ada 3) parsel sayılı taşınmazlarını oğlu olan davalıların murisi Mustafa’ya, onun da davalılara satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakanın sağlığında diğer mirasçılarına da yer verdiğini, satış işlemlerinin gerçek olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle, asıl davada 126 ada 3 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın kabulüne, diğer taşınmazlar bakımından husumet yokluğundan davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1893 doğumlu mirasbırakan …’ın 25.02.1984 tarihinde öldüğü, geride mirasçı olarak davacı çocukları …, kendisinden sonra ölen çocukları …’den olma torunları ile yine kendisinden sonra ölen oğlu …’nın eşi davalı … ile davalı … ve dava dışı …’ın kaldıkları, dava konusu 249, 1016 ve 1017 (imarla 126 ada 3) parsel sayılı taşınmazların mirasbırakan adına kayıtlı iken 20.08.1981 tarihinde davalıların mirasbırakanı …’ya, onunda 05.10.2004 tarihinde satış suretiyle davalılara temlik ettiği, mirasbırakandan kalan 18 parça taşınmazın … 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.11.198 tarih, 1987/888 Esas, 1988/1587 Karar sayılı kararıyla mirasçılar arasında taksim edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, dosya içeriği ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, kök mirasbırakan … tarafından çekişme konusu taşınmazların davalıların mirasbırakanı …’ya temliki yönünden mirastan mal kaçırma iradesiyle hareket edildiği konusunda yeterli delil sunulmadığı, 1893 doğumlu mirasbırakanın işlerinin çoğunlukla davalıların murisi tarafından gerçekleştirildiği ve …’nın da alım gücünün bulunduğu, mirasbırakan ile diğer çocukları arasında bir sorun yaşanmadığı, mirasbırakanın çok fazla taşınmaza sahip olmasına rağmen son dönemlerinde nakit sıkıntısı çektiğinden taşınmazlarının çok cüzi bir kısmını satışa konu ettiği, murisin ölümünden sonra kalan taşınmazların da mirasçılar arasında paylaştırıldığı, ayrıca salt bedeller arasındaki oransızlığında tek başına muvazaanın delili olamayacağı gözetildiğinde murisin diğer mirasçılarından mal kaçırma kastıyla hareket ettiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hâl böyle olunca, iddia kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.480.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.