T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas:
 2010/58
Karar: 2010/82
Tarih: 13.04.2010

  • 1 GÜN GÖZALTINDA KALMA

Davacı Husret K. vekilinin; 10.06.2002 tarihinde gözaltına alınarak 1 gün gözaltında kaldığı ve hakkında açılan davada yapılan yargılama sonucunda 10.04.2003 tarihinde beraat kararı verildiği, bu nedenle haksız yere yakalanmış olup maddi ve manevi yönden ağır kayıplara uğradığından bahisle, 466 sayılı Yasa uyarınca 1 milyar Lira maddi ve 1 milyar Lira manevi olmak üzere toplam 2 milyar Lira tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesi için açtığı davanın yapılan yargılaması sonunda, davacının sadece makul şüphe üzerine gözaltına alındığı ve bir gün gözaltında kaldıktan sonra makul sürede serbest bırakıldığı gerekçesiyle tazminat isteminin reddine ilişkin, Erciş Ağır Ceza Mahkemesince 18.05.2006 gün ve 109-134 sayı ile verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 25.01.2010 gün ve 471-582 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 08.03.2010 gün ve 249049 sayı ile;

“Somut olayda, davacının cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan 10.06.2002 tarihinde yakalanarak bir gün gözaltında kaldığı, Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/174 E- 2003/102 K. sayılı dosyasında yargılanan sanığın beraatine karar verildiği anlaşılmıştır.

Davanın dayanağını oluşturan 466 sayılı Yasanın 1. maddesinin 6. fıkrasında; ‘Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraatlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen’ kimselerin uğrayacakları her türlü zararların, bu yasa hükümlerine göre Devletçe ödeneceği belirtilmiştir. Anılan yasa maddesi uyarınca, hukuka uygun bir şekilde yakalanan veya tutuklanan kişinin tazminata hak kazanabilmesi için, hakkında son soruşturmanın açılmasına veya kovuşturma yapılmasına yer olmadığına veyahut beraatine veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yeterlidir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.03.2007 gün ve 2006/9-338 esas- 2007/71 karar sayılı içtihadı ile T.C. Anayasasının 19, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 ve 466 sayılı Yasanın 1/6. maddelerindeki düzenlemeler de gözetildiğinde, özgürlüğünden yoksun kalan davacı hakkında uğradığı zararla ilgili olarak hak ve nasafet ilkelerine uygun bir tazminata hükmolunması gerektiği düşünülmektedir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan gözaltına alınıp, 1 gün gözaltında kalan ve yargılandığı davada hakkında beraat kararı verilen davacının, 466 sayılı Yasa uyarınca tazminata hak kazanıp kazanmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Davacı Husret K.’ın, 10.06.2002 tarihinde cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan aynı tarihte gözaltına alındığı ve 1 gün gözaltında kaldığı, hakkında bu suçtan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince 10.04.2003 gün ve 174-102 sayı ile kanıt yetersizliğinden beraatine karar verildiği, kesinleşen bu kararın 09.07.2003 tarihinde sanığa tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasasında düzenlenmiş, Anayasanın 30. maddesinde yakalama ve tutuklamanın hangi hallerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında işleme tabi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir” hükmü yer almıştır.

Anayasada yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki” 466 sayılı Yasanın 1. maddesinde 7 bend halinde, tazminatı gerektiren haller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 466 sayılı Yasanın 1. maddesinin 8. bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkum olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası haline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm 10.01.1991 gün ve 3696 sayılı Yasa ile kaldırılmıştır.

Ayrıca, Devletimizin tarafı olduğu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hallerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş ve maddenin son fıkrasında bu koşullara aykırı davranılması halinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilmiştir.

Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasasında da sürdürülmüş ve 19. maddesinde yakalama ve tutuklama koşullarına işaret olunmasından sonra maddenin son fıkrasında, “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir” hükmüne yer verilmiştir.

Anılan hüküm bu kez 17.10.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Yasanın 4. maddesi ile “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir” şeklinde değiştirilmiştir.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın yedinci bölümünde “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” ana başlığı altında 141 ila 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde ele alınmış, tazminat istemi başlıklı 141. maddesinde hangi hallerde tazminat istenebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin koşulları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması ve 144. maddesinde ise hangi hallerde tazminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.

“Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki” 466 sayılı Yasa ile yalnızca kanun dışı yakalanan ve tutuklanan kişiler için tazminat hakkı öngörülmüşken, 5271 sayılı CYY’da yapılan düzenleme ile ayrıca arama ve elkoyma koruma tedbirlerinin mağdurları için de tazminat isteme hakkı öngörülmüştür.

5320 sayılı Yasanın 6. maddesinin;

“(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ila 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.

(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, uyuşmazlığının 466 sayılı Yasa hükümleri kapsamında çözümlenmesi gerekmektedir.

Ceza Genel Kurulunun 20.03.2007 gün ve 338-71 sayılı kararında vurgulandığı üzere, 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde, 7 fıkra halinde, tazminatı gerektiren haller ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, bunlardan uyuşmazlığı doğrudan ilgilendiren, 6. fıkrada; “Kanun dairesinde yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturma yapılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına veyahut beraetlerine veya ceza verilmesine mahal olmadığına karar verilen”; kimselerin uğrayacakları her türlü zararların, bu yasa hükümlerine göre Devletçe ödeneceği belirtilmiştir. Bu fıkrada tazminat koşullarının doğması için, tutuklama ve yakalamanın hukuka uygun olarak gerçekleştirilmesi ön koşul olarak aranmıştır. Tutuklama, tutukluluğun devamı veya yakalama kararında, gerek verilişinde, gerekse sonradan yapılması gereken işlemler yönünden hukuka aykırılıklar bulunması halinde eylemin tazminatı gerektirip gerektirmediği, 6. fıkra kapsamında değil, ilk beş fıkra kapsamında değerlendirilecektir.

Görüldüğü gibi, hukuka uygun bir şekilde yakalanan veya tutuklanan kişinin, 466 sayılı Yasanın 1. maddesinin 6. fıkrası uyarınca tazminata hak kazanabilmesi için, hakkında son soruşturmanın açılmasına veya kovuşturma yapılmasına yer olmadığına veyahut beraetine veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi yeterlidir. Yasakoyucu sonradan verilen ve kesinleşen bu kararlarla zararın gerçekleştiğini, başkaca hiçbir inceleme ve araştırmaya gerek olmaksızın kabul etmiş, hakime zararın doğup doğmadığını belirlemek yönünde herhangi bir takdir ve değerlendirme yetkisi tanımamıştır. Fıkrada hakime tanınan yetki, yasa koyucu tarafından doğduğu varsayılan zarara karşılık verilecek tazminat miktarının hak ve nasafet kurallarına uygun olarak belirlenmesinden ibarettir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Davacının, 10.06.2002 günü gözaltına alınıp, bir gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldığı ve hakkında açılan kamu davasının beraatle sonuçlanarak, bu hükmün de kesinleştiği nazara alındığında, 2709 sayılı TC Anayasası’nın 19, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 ve 466 sayılı Yasanın 1/6. maddesi uyarınca, bir gün özgürlüğünden yoksun kalan davacı hakkında, uğradığı zararla ilgili olarak hak ve nasafet ilkelerine uygun bir tazminata karar verilmesi gerekirken, gözaltına alınmanın makul bir şüpheye dayandığından, bir başka deyişle hukuka uygun olduğundan bahisle tazminat isteminin reddine karar verilmesi isabetsizdir.

Bu itibarla, haklı nedenlere dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Kurul Üyesi ise; “Davacı, cürüm işlemek için teşekkül oluşturma suçu nedeniyle makul bir şüpheye dayalı olarak gözaltına alınmış ve kanıtların toplanması amacıyla makul bir süre gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakılmıştır. AİHM. kararları da nazara alındığında makul bir şüphe üzerine gözaltına alınan kişinin, makul sürede serbest bırakılması halinde tazminata hükmedilmesine gerek yoktur. Bu nedenle yerel mahkeme hükmü ve temyiz incelemesinde hükmün onanmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olduklarından, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir ” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 25.01.2010 gün ve 471-582 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 18.05.2006 gün ve 109-134 sayılı hükmünün, davacının tazminat isteminin kabulü ile hak ve nasafet kurallarına uygun bir tazminat miktarı belirlenmesi yerine, istemin reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olması nedeniyle BOZULMASINA,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.04.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.