T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas:
 2017/269
Karar: 2020/591
Tarih: 15.09.2020

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “takibin iptali” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 16. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen takibin iptaline ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçluların İstemi:

Borçlular vekili 11.11.2013 tarihli itiraz dilekçesinde; müvekkili Eti Gümüş A.Ş. (Yıldız Bakır Madencilik San. A.Ş.) ile alacaklı FFK Fon Finansal Kiralama A.Ş. arasında finansal kiralama sözleşmesi yapıldığını, takip konusu senetlerin finansal kiralama sözleşmesine istinaden verilmiş teminat senetleri olduğunu, cari hesap şeklindeki finansal kiralama borçlarının taksitler hâlinde alacaklıya ödendiğini, alacaklının ödemeleri hangi finansal kiralama sözleşmesi borcuna mahsup ettiğini belirsiz bırakarak vadesi 2011 yılı olan tüm senetleri icra takibine konu ettiğini, finansal kiralama sözleşmelerinin dönem faizlerinin zamanında ödenmesine rağmen alacaklının keşide ettiği ihtarnamede gecikme faizi talep ettiğini, icra takibinde talep edilen işlemiş ve işleyecek faiz oranının fahiş olduğunu belirterek takibin iptali ile alacaklı aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 169/a maddesinin 6. fıkrasına göre %20 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

Alacaklı vekili 02.01.2014 tarihli cevap dilekçesinde; borçluların takip konusu senetlerden dolayı borçlu olmadıkları, senetlerin teminat senedi olduğu, itfa ve ihmal edildiği iddialarının İİK’nın 169/a maddesinde belirtilen belgelerle ispatlaması gerektiğini, ancak borçluların iddialarını ispatlayacak yazılı delil sunmadıklarını, müvekkili ile borçlulardan Yıldız Bakır Madencilik San. A.Ş. arasında Beyoğlu 3. Noterliğinin 10.06.2008 tarihli ve 18947 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde finansal kiralama sözleşmesi akdedildiğini, itiraz dilekçesi ekindeki belgelerde takip dayanağı senetlerin ödendiğine ilişkin bir kayıt bulunmadığını, finansal kiralama sözleşmesinin ekinde yer alan ek-5 başlıklı belgede düzenlenen şekilde faiz talep ettiklerini, kararlaştırılan faiz oranının uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmadığını savunarak itirazın reddi ile borçlular aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

İstanbul 16. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 28.01.2014 tarihli ve 2013/1459 E., 2014/110 K. sayılı kararı ile; 25.09.2007 tarihli Finansal Kiralama Sözleşmesinin taraflar arasında düzenlendiği, alacaklı vekilinin cevap dilekçesinde takip dayanağı senetlerin finansal kiralama sözleşmesinden kaynaklanan kira borçlarına karşılık verildiğinin kabul edildiği, sözleşme ile senet miktarlarının uyumlu olduğu ve tarihlerin birbiriyle örtüştüğü, alacaklı tarafından itiraza uğramayan ve yazılı delil niteliğinde olan senet teslim tutanakları ile de bu hususun doğrulandığı gözetildiğinde takip dayanağı senetlerin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında alındığının kabulü gerektiği, bu durumda dayanak senetlerin takip tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nın 688. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen mücerret borç ikrarını içermediğinin tespit edildiği, tarafların sözleşme doğrultusunda edimlerini yerine getirip getirmediklerinin, dolayısıyla alacağın tahsil edilip edilmeyeceğinin ve miktarının yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle İİK’nın 170/a-2. maddesi gereğince takibin iptaline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

İstanbul 16. İcra (Hukuk) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 23.06.2014 tarihli ve 2014/16438 E., 2014/18096 K. sayılı kararı ile;

“… Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçluların takip konusu senetlerin Finansal Kiralama Sözleşmesine istinaden verilmiş teminat senetleri olduğunu ileri sürerek takibin iptalini talep ettikleri, mahkemece, alacaklının cevap dilekçesinde takip dayanağı senetlerin finansal kiralama sözleşmesinden kaynaklanan kira borçlarına karşılık verildiğinin kabul edildiği, senedin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında alındığının kabulü gerektiği, tahsil edilip edilmeyeceğinin ve alacak miktarının yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiği görülmüştür.

HGK’nun 14.3.2001 tarih ve 2001/12-233 sayılı ve yine 20.6.2001 tarih ve 2001112-496 sayılı kararlarında da benimsendiği üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır.

Somut olayda, alacaklı cevap dilekçesinde senetlerin borç karşılığı alındığını belirtmiştir. Teminat olarak alındığına ilişkin beyanda bulunmamıştır. Her ne kadar taraflar arasında yapıldığı belirtilen düzenleme şeklinde finansal kiralama sözleşmesinin eki niteliğindeki Ek-1 Özel Şartlar başlığı altındaki yazıda “işbu sözleşmeden doğmuş ve doğacak tüm borçlarının teminatı olarak anapara borç bakiyesinin % 30 u tutarında müşteri çek/seneti alınacaktır” şeklinde bir ifade bulunsa da söz konusu senetlere açıkça atıfta bulunulmadığından yukarıda belirtilen HGK’nun kararı gereği takip konusu senetlerin teminat senedi olduğu kabul edilemez.

Kaldı ki 21.4.2008 tarihli senet alındı bordosunda alacaklı şirketin 48 adet senedin firmadaki hesaba alacak kaydetmek üzere alındıklarının belirtmesi karşısında bu senetlerin borç ilişkisinden kaynaklanan borç ödemeye ilişkin senetler olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece, takip konusu senetlerin teminat senedi olduğuna dair itirazın reddine karar vermek gerekirken, kabulü yönünde yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

İstanbul 16. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 22.12.2015 tarihli ve 2014/734 E., 2015/1072 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak tarafları ve hukuki konusu aynı olan mahkemenin 2013/1458 E. 2014/109 K. sayılı kararı ile 2013/1457 E. 2014/105 K. sayılı kararların Özel Dairenin kararları ile onandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe dayanak senetlerin teminat senedi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

İİK’nın 167. maddesinin 1. fıkrasına göre alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapabilmesi için alacağının mutlaka bir kambiyo senedine bağlı olması gerekir. İİK’nın 168. maddesinin 3 ve 170/a maddesinin 1. fıkrasına göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu ödeme emri tebliğinden itibaren 5 gün içinde icra mahkemesine başvurarak, takibe dayanak senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep edebilir. İİK’nın 170/a maddesinin 2. fıkrasına göre süresinde yapılmak kaydıyla borçlu tarafından başka bir şikâyet veya itirazda bulunulması ile bu husus icra mahkemesince kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınır. Bu inceleme sonucunda icra mahkemesi takip dayanağı senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığı kanısına varır ise icra takibinin iptaline karar verir. Ancak İİK’nın 170/a maddesinin son fıkrasına göre her ne suretle olursa olsun imza inkârı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz.

Diğer taraftan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile yapılan takipte borca itirazın düzenlendiği İİK’nın “İtirazın İncelenmesi” başlıklı 169/a maddesinin 1. fıkrası; “İcra mahkemesi hâkimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hâkim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmî veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı hâlinde itirazı kabul eder. İcra mahkemesi hâkimi yetki itirazının incelenmesinde taraflar gelmese de gereken kararı verir.” hükmünü içermektedir.

Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte ödeme emrine itiraz icra mahkemesine yapılır. Borçlunun icra mahkemesine yaptığı itiraz, borçlunun borcu olup olmadığının ilamsız icra prosedürü içinde tespit edilmesine yarayan bir yoldur. İmzaya itiraz dışındaki bütün itirazlara borca itiraz denir; borcun mevcut olmadığı, ödendiği, ertelendiği, zamanaşımına uğradığı, takas, faiz oranına itiraz, yetki itirazı gibi (Kuru B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara 2013, s. 778, 883).

Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK), hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK) kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri, poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise, ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir (6102 sayılı TTK m. 778, 818, 6762 sayılı TTK m. 690, 730).

6102 sayılı TTK’nın 776. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde bono veya emre yazılı senedin kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödeme vaadini içermesi gerektiği, 777. maddesinde de bu unsuru içermeyen bir senedin bono sayılmayacağı hükme bağlanmıştır. Bir kambiyo senedi olan bono üzerine bedel, faiz, protestodan muafiyet ve yetki şartı gibi kayıtların konulması kabul edilmekte ise de, illetten mücerretlik veya muayyenlik niteliklerini ortadan kaldıran kayıtların bono üzerine konulması onun kambiyo niteliğini ortadan kaldırır.

Bu çerçevede belirlilik (muayyenlik) kambiyo senetlerinin temel unsurlarından biridir. Tedavül kabiliyeti de dikkate alındığında, bononun bütün unsurlarının açık, net, yoruma elverişli olmayacak biçimde belirgin olması gerekir. Öztan’ın da ifade ettiği gibi poliçe ve bono keşidesi “şart kabul etmeyen” bir işlemdir (Öztan, F.: Kıymetli Evrak Hukuku, 2. B., Ankara 1997, s.451).

Hukuk Genel Kurulunun 11.04.2018 tarihli ve 2017/19-819 E., 2018/771 K. sayılı kararında da benimsendiği üzere, 6762 sayılı TTK’nın 688. Maddesinde belirtilen şekli koşulların yanında taraflar bononun ihdas nedeni (malen/nakden ya da teminat kaydı ile alındığını), uyuşmazlık durumunda aralarındaki anlaşmaya göre yetkili olacak mahkeme, faiz gibi bononun geçerliliğine etki etmeyecek ihtiyari unsurları belirleyerek senede ekleyebilirler. Sıralanan şekil şartlarından da anlaşıldığı üzere, kambiyo senetleri temel hukuki ilişkiden bağımsız bir nitelik taşır ve soyut bir borç ikrarı içerir. Bu nedenle de bono düzenlenirken temel ilişkinin kaynağına yönelik “bedelin malen-nakden ya da teminat olarak alındığına” ilişkin ibarelerin senede yazılması zorunlu değildir. Taraflar bu ibareleri ticaret hayatındaki olası bir uyuşmazlık durumunda ispat hukukunda karşılaşabilecekleri zorlukları daha kolay aşmak amacıyla ihtiyari olarak kayıt altına almaktadırlar. Yoksa elbette ki bu kayıtlar bağımsız borç ikrarı içeren senetlerin niteliğine etki etmez.

Bonoda teminat kaydı var ise de neyin teminatı olduğu belirtilmediğinden bu kayıt bononun mücerrettik vasfını ortadan kaldırmaz. Sadece teminat olduğuna dair eklenen bu kayda doktrinde mücerret teminat kaydı denilmektedir.

Senet üzerinde asıl borç ilişkisine atıf yapan veya ödemeyi şarta bağlayan kayıtlar olması durumunda mücerretlik vasfı ortadan kalkacağından böyle bir senede dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz. Örneğin “hisse devrinin teminatıdır”, “… ile imzalanan sözleşmenin teminatıdır”, “eseri … tarihinde tamamlayamamam hâlinde ödeyeceğim”, “inşaat bitiminde ödenecektir” şeklindeki kayıtlar. Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılan bu gibi hâllerde bono kayıtsız (koşulsuz) borç vaadi içermediği için hükümsüzdür ve bu hükümsüzlük; düzenleyen tarafından, lehtara veya ciranta konumunda olan hamile karşı da ileri sürülebilir. Bu hâlde TTK’nun 687. maddesinin 1. fıkrası uyarınca senet metninden anlaşılan (hükümsüzlük) defi vardır. Bu defi mutlak defi olup, üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Bu durumda kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibin İİK’nın 170/a maddesi gereğince iptaline karar verilmesi gerekir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2001 tarihli ve 2001/12-233 E., 2001/257 K.; 20.06.2001 tarihli ve 2001/12-496 E., 2001/534 K.; 24.02.2010 tarihli ve 2010/19-67 E., 2010/99 K.; 28.03.2018 tarihli ve 2017/12-1140 E., 2018/563 K. sayılı ile 11.02.2020 tarihli ve 2017/12-743 E., 2020/129 K. kararlarında da benimsendiği üzere bononun teminat amaçlı verildiğinin kabul edilebilmesi için, neyin teminatı olarak verildiğinin ya bononun önündeki veya arkasındaki yazılar veya ayrı bir belge (İİK’nın 169/a maddesinde öngörülen) ile teminat senedi olduğunun kanıtlanması gerekir.

Bononun teminat senedi olduğunun senet metninden anlaşılamadığı hâllerde borçlu bu iddiasını İİK’nın 168/5 ve 169/a maddeleri kapsamında borca itiraz olarak ileri sürebilir. Bononun sözleşmenin teminatı olarak verildiği iddiası kişisel defi olup, TTK’nın 778/a bendinin göndermesi ile uygulanması gereken TTK’nın 687. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kişisel defiler temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Senedin üçüncü kişiye ciro veya teslim yolu ile devredilmesi hâlinde bu definin iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi mümkün değildir.

Senedin teminat senedi olup olmadığı yargılama sonucunda belli olacaktır; sonuçta bu senede dayalı kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamaz (Ülgen, H./ Helvacı, M./ Kendigelen, A.,/Kaya, A.; Kıymetli Evrak Hukuku, İstanbul 2015, s.148).

Borçlunun takibe konu bononun teminat bonosu olduğu şeklindeki beyanı borca itiraz niteliğindedir (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku 2. C. İstanbul 1997, s. 1715).

Bononun teminat senedi olduğu senet metninden anlaşılamıyor ise İİK’nın 169/a maddesi kapsamında bononun sözleşme ile bağlantısı kanıtlanmalıdır. Sözleşmede senedin vade, tanzim tarihi ve miktarlarına açık bir şekilde atıf bulunmalıdır. Senede açıkça atıf bulunan sözleşmede senedin teminat amacıyla verilmiş olduğu belirtilmiş olabilir. Senedin sözleşme kapsamında verildiğinin kanıtlanması veya bu hususun tarafların kabulünde olduğu ancak sözleşmede açıkça senedin teminat olarak verildiğinin belirtilmediği hâllerde ise; senedin sözleşme kapsamında teminat amacıyla mı yoksa ifa amacıyla mı verildiği gündeme gelir.

Bir “teminat bonosu”ndan söz edilebilmesi için, ya bonoyu düzenleyen kişinin temel ilişkiden kaynaklanan ediminin (cezai şart öngörülen durumlar dışında) doğrudan doğruya belirli bir para borcunun ödenmesi olmaması yani paradan başka bir edim olması, ya da alacaklının uğrayacağı muhtemel zararları güvenceye bağlamak amacı ile bonoyu vermiş olması gerekir. Öğretide verilen örneklerde, örneğin bir müteahhidin inşaatı zamanında bitirememesi durumunda ödemek zorunluluğunda kalacağı cezai şart karşılığında verdiği bono bir teminat bonosu olduğu gibi, satın alınıp, bedeli ödenmekle birlikte tapuda henüz devri yapılmadığı için satın alan kişinin adına tescil edilemeyen bir taşınmazın bedeline ilişkin olarak düzenlenip alıcıya verilen ve devir gerçekleştikten sonra karşılıksız kalacağı öngörülen bir bono da bu niteliktedir. Aynı şekilde, kiracının, kiralanana vereceği muhtemel zararların teminatı olarak kiralayana verdiği bono da bu anlamda bir teminat bonosudur (Türk, A.: Kambiyo Senedi Borçlusu Tarafından Açılan Bedelsizliğe ve Hükümsüzlüğe Dayalı Menfi Tespit Davalarının Gösterdiği Özellikler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 2005, Cilt 7, s. 329, 330).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesinde; alacaklı tarafından borçlular aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak bonoların üzerinde teminata ilişkin bir kaydın bulunmadığı, alacaklı ile borçlular arasında Beyoğlu 3. Noterliğinin 10.06.2008 tarihli ve 18947 yevmiye nolu düzenleme şeklinde finansal kiralama sözleşmesinin bulunduğu ve senetlerin sözleşme kapsamında verildiğinin taraflar arasında ihtilafsız olduğu, alacaklının bonoların finansal kiralama sözleşmesinden doğan kira borçlarının ödeme aracı olarak düzenlendiğini beyan ettiği, finansal kiralama sözleşmesinin eki niteliğindeki Ek-1 Özel Şartlar başlığı altındaki yazıda “işbu sözleşmeden doğmuş ve doğacak tüm borçlarının teminatı olarak ana para borç bakiyesinin % 30 u tutarında müşteri çek/seneti alınacaktır” şeklinde bir ifade bulunsa da takip konusu bonolara açıkça atıf bulunmadığı, finansal kiralama sözleşmesinin eki niteliğindeki EK:2/A ödeme planında ve 21.04.2008 tarihli senet alındı bordrosundaki tarih ve miktarların takip konusu bonolarla uyumlu olduğu anlaşılmaktadır. Borçlunun iddiası borçlu olmadığı değil, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcu ödediğine ilişkin olup, karşı edimin yerine getirilmediğine ilişkin bir iddiası da bulunmadığından alacağın varlığı ve miktarı yargılamayı gerektirmemektedir.

Şu hâle göre takip konusu senetlerin, sözleşmedeki varlığı ve miktarı kesin olan borcun ödenmesi amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Borçlu borca itirazını İİK’nın 169/a maddesinde sayılan belgelerle ispatlayamadığından itirazı reddedilmelidir.

Ayrıca mahkemenin direnme kararında belirtilen, tarafları ve hukuki konusu aynı olan; mahkemenin 2013/1458 E. 2014/109 K. sayılı ve ile 2013/1457 E. 2014/105 K. sayılı kararlarının düzeltilerek onanmasını kapsayan Özel Daire kararlarının, karar düzeltme yolu ile incelenmesi üzerine Özel Dairenin 10.03.2016 tarihli ve 2015/33493 E., 2016/7095 K. sayılı, 10.03.2016 tarihli ve 2015/33494 E., 2016/7117 K. sayılı kararları ile takip konusu senetlerin teminat senedi olduğunun kabul edilemeyeceği gerekçesiyle alacaklının karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kiracının temerrüdü nedeniyle kira bedellerinin ödenip ödenmediğinin sözleşme koşulları kapsamında yargılamayı gerektirmesi nedeniyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca, borçluların takip dayanağı bonoların teminat senedi olduğuna ilişkin iddiasının alacaklının imzasını taşıyan ve senede açık atıf yapan İİK’nın 169/a maddesinde yazılı belgelerle kanıtlanamadığından, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.09.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.