T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas:  2017/978
Karar: 2021/1215
K.T.: 12.10.2021

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Kapatılan) Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında akdedilen 11.01.2011 tarihli kira sözleşmesi ile dava konusu taşınmazın kiralandığını, sözleşmenin süresinin 01.02.2011 başlangıç ve 31.12.2015 bitiş tarihli olmak üzere 1+4 yıllık olduğunu, kira bedelinin de aylık 3.000TL olarak kararlaştırıldığını, kira sözleşmesinin başlangıç tarihi itibariyle ilk dört aylık yani 2011 yılı Şubat-Mart-Nisan-Mayıs ayları kira bedelleri karşılığı davalıya 22.05.2011 tarihli ve 12.000TL bedelli fatura düzenlenerek gönderildiğini, davalı tarafın söz konusu faturaya itiraz etmediği gibi herhangi bir ödemede de bulunmadığını, bu nedenle davalı aleyhine Kartal 2. İcra Dairesinin 2011/8148 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ancak davalının ödemeyi geciktirmek amacıyla haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğini, davalının, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 23. maddesine göre itiraz etmeyerek faturayı kabul ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile alacağın tahsiline ve haksız itiraz nedeniyle asıl alacağın %40’ı oranında icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının dava dilekçesinde ödenmeyen ilk dört aylık kira bedeli karşılığı 22.05.2011 tarihli ve 12.000TL bedelli faturanın müvekkiline gönderdiğini belirttiği, bilindiği üzere faturanın alt kısmının satıcının yani somut olayda kiralayanın yetkili kişilerince imzalanması ve kaşe vurulması hâlinin fatura bedelinin tahsil edildiği anlamını taşıdığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.2004 tarihli ve 2004/11-69 E., 2004/91 K. sayılı kararında “Taraflar arasındaki araç kira sözleşmesine ilişkin kiralayan tarafından kiracı adına düzenlenen fatura kapalı olarak düzenlendiğinden, bu durum fatura bedelinin ödendiğine karine teşkil eder. Bu itibarla ispat külfeti kiralayana düşmekte olup faturanın ödenmediğini kiralayan kanıtlamalıdır.” şeklinde karar verildiğini, takibe konu fatura incelendiğinde faturanın kiralayan Kulaksızoğlu Sağlık Turizm ve Gayrimenkul Ticaret Ltd. Şti. tarafından kaşe vurularak imzalandığını, bu nedenle müvekkilinin davacı şirkete borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. (Kapatılan) Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.10.2012 tarihli ve 2012/404 E., 2012/1405 K. sayılı kararı ile; her ne kadar davacı, icra takibine konu faturadan dolayı davalıdan alacaklı olduğunu ileri sürerek davalı aleyhine icra takibi yapmış, davalı taraf borca itiraz etmiş ve davacı tarafından işbu dava açılmış ise de, takibin dayanağı olan kira alacağına ilişkin faturanın alt kısmında alacaklı şirketin kaşesi ve yetkilisinin imzasının bulunduğu yani kapalı fatura olduğu, alacaklı tarafın imzaya itiraz etmediği, bu durumda fatura bedelinin ödenmiş olarak kabulünün gerektiği, davacının davalıdan olan alacağının daha önce tahsil edildiği ve davalının itirazlarının yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 23.01.2014 tarihli ve 2013/7970 E., 2014/784 K. sayılı kararı ile; “…Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali, istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında 01/02/2011 başlangıç tarihli aylık 3000 TL bedelli kira sözleşmesi konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı vekili tarafından 28/09/2011 tarihinde başlatılan icra takibinde kira alacağına ilişkin fatura bedeline dayalı olarak 2011 yılı 1.3.4.5. aylar kira alacakları toplamı 12.000 TL alacağın 459 TL yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir. Davalı borçlu süresi içinde vermiş olduğu itiraz dilekçesinde, kira borcu olmadığını bildirmiştir. İtirazın iptali istemi ile açılan davada mahkemece takibe dayanak faturanın kapalı fatura olduğu, kapalı fatura bedelinin ödenmiş olarak kabul edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar vermiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Öğretide ve Yargıtay içtihatlarında; Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında, müşterinin borçlandığı tutarı göstermek üzere, emtiayı satan veya iş yapan tacir tarafından müşteriye verilen bir ticari vesika olarak tarif edilmektedir. Ticari bir işletmesi gereği bir mal satmış veya imal etmiş yahut bir iş görmüş veyahut bir yarar sağlamış tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bu faturanın bedeli ödenmişse, bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. Ticari örf ve adete (teamüle) göre, faturanın kapalı olarak düzenlenmiş olması, o fatura bedelinin ödendiğine karine teşkil eder. Bu fatura üzerine ayrıca bedeli alınmıştır sözcüklerinin yazılması gerekli değildir. Faturayı düzenleyenin bu karinenin aksini geçerli delillerle kanıtlaması gerekir.
Dava konusu kira alacakları için icra takibinde dayanılan fatura kapalı fatura olup, kural olarak kapalı fatura ödemeye karine teşkil eder. Bu karinenin aksini iddia eden ispatla yükümlüdür. Somut olay bakımından kapalı fatura ile ilgili karine üzerinde durulup tartışılarak ve bu karinenin aksinin ispatı ile ilgili olarak taraf delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği halde, faturanın kapalı fatura olduğu gerekçesi ile eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul Anadolu 14. Sulh Hukuk Mahkemesinin 01.07.2014 tarihli ve 2014/237 E., 2014/449 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerin yanında, mahkemenin tabî olduğu basit yargılama usulüne göre, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 318. maddesi gereğince tarafların dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda olduğu, davacı tarafın ön inceleme duruşmasında delillerin ibrazı için süre istemediği, davalı tarafa yemin teklifinde de bulunmadığı, taraflarca ibraz edilmeyen defterlerin mahkemece zorla temin edilerek re’sen bilirkişi incelemesi yaptırılması veya davacı tarafça hangi hususta yemin teklif edildiği açıkça belirtilmeden davacı adına davalı tarafa re’sen yemin teklifinde bulunulmasının HMK’nın 225 ve devamı maddeleri gereğince usulen mümkün olmadığı, yasal defterler ve yemin delilinin dava dilekçesindeki deliller arasında hiç belirtilmediği, bu nedenle fatura bedeli gerçekte hiç ödenmemiş olsa bile faturadaki bu imzanın davacıyı bağlayacağı, çünkü her iki tarafın da tacir olduğu, basiretli bir tacir gibi davranması beklenen davacının, faturanın alt kısmındaki imzanın ve şirket kaşesinin borcun ödendiğine karine teşkil edeceğini öngörmesi gerektiği, bu durumda fatura bedelinin ödenmiş olarak kabulünün gerektiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, kapalı fatura ile ilgili karine üzerinde durulup tartışılmasının ve bu karinenin aksinin ispatı ile ilgili olarak taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, uyuşmazlık noktası özelinde, ispat yükünün belirlenmesi ve mahkemelerce delil toplanması usulü konularına değinmekte fayda vardır.
13. Hak arama özgürlüğünün tam olarak yerine getirilmesi, iddia ve savunma haklarının fiilen kullanılabilmesini gerektirir. Bu da, davacı ve davalıya ispat hakkı verilmesiyle sağlanabilir. HMK’nın 189/1. maddesine göre; taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. İspatın konusunu; tarafların üzerinde anlaşamadıkları, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için taraflarca delil gösterilir.
14. Davada gereksiz delil toplanmaması ve delillerin sağlıklı olarak yargılamaya kazandırılması için öncelikle dayanılan vakıalar bakımından ispat yükünün kimde olduğunun ve hangi delillerle bu vakıanın ispatlanabileceğinin belirlenmesi gerekir.
15. Dayanılan vakıaların kim tarafından ispat edilmesi gerektiği hususu ispat yüküyle ilgilidir ve ispat yükünün kimde olduğu konusunda iki temel kural vardır. Bunlar; kanunda aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olması [4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 6] ve iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafın ispat yükü altında olması (HMK m. 190) kurallarıdır. Bu temel kurallara rağmen elbette ki kanuni veya fiili karine bulunması hâlinde ispat yükü bu karinelerin aksini savunan tarafta olacaktır.
16. Dava dilekçesinde davacı iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini ve iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini göstermek (HMK m. 119/1-e,f) ve delillerin toplanabilmesi için başlangıçta alınması gereken masraf tutarı olan gider avansını dava açılırken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır (HMK m. 120/1).
17. Yine, HMK’nın 121. maddesine göre “Dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte harç ve vergiye tabi olmaksızın davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek, mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer alması zorunludur”.
18. Diğer yandan sulh hukuk mahkemelerinde görülecek davalar basit yargılama usulüne tabîdir (HMK m. 316/1-a).
19. Basit yargılama usulünde HMK’nın 318. maddesi uyarınca “Taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır” ve yazılı yargılama usulünden farklı olarak iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK m. 319). HMK ve diğer kanunlarda basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanır (HMK m. 322/1).
20. Yazılı yargılama usulünde ise mahkeme ön inceleme duruşmasına daveti sırasında taraflara “Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği”ni ihtar eder (HMK’nın 22.07.2020 tarihli, 7251 sayılı Kanun ile değişik 139. maddesinin 1/ç bendi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-1. cümlesi).
21. Bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir (HMK’nın 7251 sayılı Kanun ile değişik 140. maddesi; değişiklik öncesi hâliyle m. 140/5-2. cümlesi). Anılan hükümlerin HMK’nın 322/1. maddesi gereği basit yargılama usulünde de işlerlik kazanacağında tereddüt bulunmamaktadır.
22. Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar (HMK m. 219/1). Sadece taraflar değil HMK’nın 221/1. maddesinin açık hükmüyle mahkemece üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar vermesi hâlinde bu belgenin ibrazı emrinin gereğini yerine getirmek durumundadır.
23. Haklılığın ispatını sağlamaya yönelik bir diğer delil de bilirkişi incelemesidir. Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde taraflardan birinin talebi üzerine bilirkişinin görüşünün alınmasına karar verebileceği gibi ihtiyaç duyulduğunda kendiliğinden de bu yola başvurabilecektir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz (HMK m. 266).
24. Elbette bilirkişinin özel ve teknik uzmanlığının bulunduğu konuda görüşünü en doğru ve sağlıklı şekilde oluşturması için dava dosyasında konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeler toplanmalı, dosya bilirkişinin yapacağı teknik değerlendirme ve devamında mahkemenin tahkikat incelemesine hazır hâle gelmiş olmalıdır.
25. Başka bir anlatımla; sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekir. Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için yine dava malzemesi içinde yer alan ve vakıaların doğruluğuna ilişkin sunulan deliller belirli olmalı, özellikle belge mahiyetinde olan deliller taraflarca sunulmalı yahut mahkemenin bu belgelere nasıl ulaşacağının bilgisi verilmelidir. Zira tahkikat aşaması delillerin toplandığı değil değerlendirmesinin yapıldığı aşamadır ve deliller dosyaya girmeden, vakıalar netleşmeden yapılacak bir tahkikat gereksiz zaman ve emek kaybından başka hiçbir şey olmayacaktır. Zaten Kanun da buna izin vermemektedir. Bu sebeple aceleyle tahkikata başlamak zaman kazanma değil bilakis zaman kaybıdır (Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medenî Usûl Hukuku, 13. Bası, Ankara 2012, s. 492).
26. Bu aşamada kapalı fatura kavramı hakkında kısaca açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
27. Bilindiği üzere satıcının, düzenlediği faturanın alt kısmına kaşe ve imza koymasına faturanın kapatılması (akide edilmesi) denir ve bu durum ticari bir örf ve adet kuralı olarak bedelin tahsil edildiğine karinedir (Hukuk Genel Kurulunun 22.04.2015 tarihli ve 2013/19-1950 E., 2015/1251 K. sayılı kararı). Bu karine aksi ispatlanabilen bir karinedir.
28. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından Kartal 2. İcra Dairesinin 2011/8148 E. sayılı dosyasıyla 22.05.2011 tarihli ve 023290 numaralı faturaya dayalı olarak icra takibi başlatılmıştır. İcra takibine konu faturanın kapalı fatura olduğu tartışmasızdır. Kapalı faturanın bedelin tahsil edildiğine ilişkin karine satış sözleşmesinin tarafları arasında geçerli olduğundan eldeki uyuşmazlığa konu kira ilişkisine doğrudan uygulanması mümkün değil ise de somut olayda davacı tarafından inkâr edilmeyen ve ayrıntıları ile açıklanan özelliklerine göre, kapalı olarak tanzim ettiği faturanın varlığına rağmen kira bedelinin kendisine ödenmediğine ilişkin ispat yükünün artık davacıda olduğunun kabulü gerekir.
29. Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasındaki kira sözleşmesi uyarınca davalının ödemediği 2011 yılı Şubat-Mart-Nisan-Mayıs ayları kira bedelleri karşılığı davalıya 22.05.2011 tarihli ve 12.000TL bedelli fatura düzenlenerek gönderildiğini, davalı tarafın söz konusu faturaya itiraz etmediği gibi herhangi bir ödemede de bulunmadığını, bu nedenle davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını ancak davalının ödemeyi geciktirmek amacıyla haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiğini ileri sürmüş ve dava dilekçesinde deliller arasında 22.05.2011 tarihli faturaya ve bilirkişi incelemesine dayanmıştır.
30. Mahkemece 18.10.2012 tarihli ön inceleme tutanağıyla taraflar uzlaşmaya davet edilmiş, uzlaşma sağlanamayınca tahkikata geçilmiş, tahkikat aşamasında taraflara diyecekleri sorulmuş ve aynı celse dava reddedilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere; sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerekir. Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için taraflarca bildirilen deliller mahkemeye sunulmalıdır. Bunun için de 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140/5-1. cümlesi gereğince mahkemece taraflara, iki haftalık kesin süre içerisinde, henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceğinin ihtar edilmesi gerekmektedir. Bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilebilir. Mahkemece, anılan bu yasal düzenlemelere uygun olmayacak şekilde yargılama yapılarak davacı tarafın ön inceleme duruşmasında delillerin ibrazı için süre istemediği, davalı tarafa yemin teklifinde de bulunmadığı, taraflarca ibraz edilmeyen defterlerin mahkemece zorla temin edilerek re’sen bilirkişi incelemesi yaptırılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle, öncelikle HMK’nın 322. maddesinin yollamasıyla aynı Kanun’un 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140. madde düzenlemesi gereğince tüm delillerin toplanması, uyuşmazlığı aydınlatmaya yarayacak ve taraflarca dile getirilen belgelerin temin edilmesi, tarafların delilleri arasında dayandıkları bilirkişi incelemesinin yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
32. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 12.10.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.