T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2017/3056
Karar: 2021/1074
K.T.: 22.09.2021
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Yunak Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalılar … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; 1995 yılından beri kapatılan …’nda işçi olarak çalışan müvekkilinin yıllık ücretli izinlerinin eksik kullandırıldığını ancak çalışması hâlen devam ettiğinden tespiti gerektiğini, ilave tediye ücretlerinin, dini bayramların birinci günü ile ulusal bayramların tamamındaki çalışmalarının karşılığının ödenmediğini, aylık ücret ile birlikte sürekli ödenen işyeri uygulaması hâline gelen ödemelerin 2009 Nisan ayından itibaren haksız ve tek taraflı olarak kaldırıldığını, sendika üyesi olup toplu iş sözleşmesinden yararlanan müvekkiline toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan hakların ödenmediğini, 1999 yılından beri almadığı ücretleri bulunduğunu da ileri sürerek kullandırılmayan yıllık ücretli izin sürelerinin tespiti ile ödenmeyen ücret, ilave tediye, ulusal bayram ve genel tatil ile toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan ücretlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dava Kuzören Belediye Başkanlığına karşı açılmış, Kuzören Belediye Başkanlığının 6360 sayılı Kanun ile tüzel kişiliğinin sona ermesi nedeni ile davacı vekili Konya Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu tarafından davacının devredildiği … ve Konya Su ve Kanalizasyon İdaresi (KOSKİ) Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilmiş ve yargılamaya bu iki davalı yönünden devam edilmiştir.
Davalı Cevabı:
1. Davalı … (Belediye) vekili cevap dilekçesinde; davacının 31.10.2013 tarih ve 2014/222 Karar sayılı Konya İli Devir, Tasfiye ve Paylaştırma Komisyon kararı ile Konya Büyükşehir Belediyesine devredildiğini, her türlü hak ve alacağının da devredildiği kuruma aktarıldığını, müvekkili Belediye’ye husumet yöneltilemeyeceğini, kaldı ki kendilerine delil bildirmek için süre verilmeksizin bilirkişi raporu alındığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
2. Davalı KOSKİ Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; 6360 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin 13. fıkrasına göre tüzel kişiliği sona eren belediyelerin mahkemelerde süren davalarına katıldıkları ilçe belediyelerinin taraf olacağı belirtildiğinden taraflarına husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, esas yönünden de davacının açmış olduğu davanın Türk Medeni Kanunu’nun 3. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
Yunak Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 02.02.2015 tarihli ve 2014/356 E., 2015/12 K. sayılı kararı ile; davacının çalıştığı …’nın kapanması üzerine KOSKİ’ye nakledildiği, 6360 sayılı Kanun gereği kapatılan belediyeler hakkında sürmekte olan davalarda kapatılan belediyenin dahil olduğu belediyenin davalarda taraf olacağı, kapatılan belediyenin tüm malvarlığının aktif ve pasifleriyle devredilen belediyeye geçeceğinin öngörülmesi karşısında davalıların müşterek ve müteselsil sorumlu oldukları, davacının talep ettiği işçilik alacaklarının ödendiğinin davalı tarafından ispat edilemediği gibi toplanılan delillere göre alınan bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Yunak Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … ve davalı KOSKİ Genel Müdürlüğü vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince 17.11.2016 tarihli ve 2016/34654 E., 2016/19543 K. sayılı kararı ile; “…Davalılar … ve KOSKİ Genel Müdürlüğü vekillerinin temyizinden sonra davacı vekili 09.07.2015 tarihli dilekçesi ile davasından feragat ettiğini bildirdiğinden HMK’nun 310. maddesi gereğince, hükümden sonra ortaya çıkan ve esas hükmün temyiz yoluyla incelenmesine engel olan bu durum karşısında mahkemece feragat konusunda bir karar verilmek üzere hükmün BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Yunak Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 17.04.2017 tarihli ve 2016/394 E., 2017/119 K. sayılı kararı ile; davacı vekili 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen kısmi feragatin şartlarına uygun şekilde, talep sonucunun feragat ettiği kısmını açıkça belirttiği, yapılan feragatin tam feragat olmayıp kısmi feragat olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalılar … ve KOSKİ Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mahkemece verilen ilk kararın davalılar tarafından temyizinden sonra davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 09.07.2015 tarihli “saklı tutulan haklardan feragat hk” konulu dilekçedeki beyanların davadan tam feragat mi yoksa feragat edilen kısmın belirtildiği kısmî feragat mi olduğu, buradan varılacak sonuca göre mahkemece görülmekte olan davada işin esası hakkında mı yoksa feragat konusunda mı karar verilmesi gerektiği hususunda toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir. Buna göre uyuşmazlığın temelini oluşturan “Feragat” beyanının nasıl olması gerektiği belirlenmeli ve yasal düzenlemeler irdelenmelidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) “Davadan feragat” başlıklı 307. maddesinde feragat; davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi şeklinde tanımlanmıştır. Aynı Kanun’un “Feragat ve kabulün şekli” başlıklı 309. maddesinin 1. fıkrasında feragatin, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabileceği, 2. fıkrasında feragatin hüküm ve sonuç doğurmasının karşı tarafın veya mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı, 4. fıkrasında ise feragat ve kabulün kayıtsız ve şartsız olması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
Davaya son veren taraf işlemlerinden biri olan feragat, davacının talep sonucundan (HMK m. 119/1-ğ) kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. Davadan feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan tamamen veya kısmen vazgeçmektedir. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (HMK m. 24), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Usul hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar bazı istisna davalar dışında her davadan feragat edilebilir.
Sözü edilen düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; dava yoluyla bir hak talebinde bulunulabilmesi için, o hakkın maddi hukuk bakımından mevcut olması gerekir. Böyle bir durumda bu hak, davacının davasından feragat etmesiyle düşer. Buna karşılık dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde gerçekte mevcut olmayan bir hak talep etmiş olan davacı, davasından feragat etmekle bu hakkın mevcut olmadığını bildirmiş sayılır. Her iki hâlde de, davadan feragat ile sona eren veya mevcut olmadığı bildirilen hak, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava konusu yapılamaz (HMK m. 303/1.)
Feragat ile ilgili diğer bir düzenleme ise HMK’nın 311. maddesinde “Feragat ve kabul, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir” şeklindedir. Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki; davadan feragat, uyuşmazlığı sona erdirmesi nedeniyle bir usul işlemi olduğu gibi feragatin içeriği nedeniyle de aynı zamanda bir maddi hukuk işlemidir. Diğer bir ifadeyle usul işlemi içinde aynı zamanda maddi hukuk işlemi de yapılmaktadır. Çünkü davadan feragat ile sadece dava sona ermemekte, davacı aynı zamanda dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan da feragat etmektedir. Davadan feragat, her şeyden önce bir usul işlemi olduğundan, feragatin şartları ve etkileri de usul hukuku tarafından düzenleme altına alınmıştır. Bu nedenledir ki, feragatin şekli, davayı sona erdirmesi ve davanın feragat nedeniyle reddine ilişkin mahkeme kararları kanun yoluna tabi kılınmıştır.
Buna karşılık; feragatin maddi hukuk işlemi olan içeriğine diğer bir ifadeyle vazgeçilen hakka karşı, kanun yolu ile değil, ancak maddi hukuk kurallarına göre iptal edilebileceği düzenlenmiştir. Çünkü, bir hukukî işlemin geçerli ve amacına uygun hukukî sonuç doğurabilmesi için o hukukî işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukukî sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nda ise 30 ila 39. maddeler arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında belirtilmiştir.
Yine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 22.05.1987 tarihli 1986/4 E, 1987/5 K. sayılı kararının gerekçesinde, yasaların uygulanmasında, hakların korunması doğrultusunda hareket etme gereği karşısında, açık bir irade beyanı olmadan davadan feragat edildiği sonucunun çıkarılamayacağı kabul edilmiştir.
Az yukarda açıklandığı üzere HMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasına göre “feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır.” Aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2005 tarihli ve 2005/11-242 E., 2005/249 K.; 29.04.2009 tarihli ve 2009/13-76 E., 2009/120 K.; 29.04.2009 tarihli ve 2009/12-112 E., 2009/126 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir (Feragatin açık olmasına ve söylenen sözün özüne bakılmasına dair Hukuk Genel Kurulunun 07.01.1970 tarihli ve 1969/2-681 E., 1970/11 K.; 13.01.1972 tarihli ve 1970/8-773 E., 1972/164 K.; 01.11.1978 tarihli ve 1977/575 E., 1978/906 K. sayılı kararları bulunmaktadır). Öğretide de feragatin; açık ve kesin olması gerektiği belirtilmektedir (Belgesay, M.Reşit: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Cilt: I, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No: 78-95, İstanbul 1939, s. 254; Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I-II, 6. Bası, İstanbul 1997, s. 573; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Ankara 2011, s. 552-553).
Bu yasal düzenlemelerden de anlaşıldığı üzere davasından feragat eden davacı, bununla dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde istemiş olduğu haktan (talepten) vazgeçmektedir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı yıllık ücretli izin sürelerinin tespitini, ücret, ilave tediye, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ile toplu iş sözleşmesinden kaynaklı alacaklarının ödenmesini talep etmiş olup, davalılar davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Bilirkişi raporundan sonra davacı vekili 19.11.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak bilirkişi raporunda hesaplanan miktarlar üzerinden ilave tediye, ikramiye ile ulusal bayram ve genel tatil ücret alacaklarını ıslah etmiştir. Ayrıca yine ıslah dilekçesinde, bilirkişi raporunda ödenmeyen ücret alacağı yönünden hesaplama iki seçenekli yapıldığından davacı bu alacak yönünden fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak kaydıyla bilirkişi raporunda az olan miktar üzerinden talebini arttırmıştır.
Mahkemece ıslah edilen miktarlar üzerinden davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalılar vekillerince temyizinden sonra davacı vekili dosyaya “saklı tutulan haklardan feragat” konulu 10.07.2015 havale tarihli dilekçesini sunmuş ve dilekçesinde “…saklı tutmuş olduğumuz 53.559,81 TL ücret alacağımızdan ve hüküm dışında kalan tüm taleplerimizden feragat ettiğimizi dava ve talepte bulunmayacağımızı arz ve talep ederim…” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davacı vekili bu dilekçesindeki beyanı ile davada talep edilen haklarından, diğer bir anlatımla davasından feragat ettiğine dair bir beyanda bulunmamıştır. Aksine saklı tuttuğu ve henüz dava konusu edilmeyen haklarından vazgeçtiğine dair bir beyanı söz konusudur. Bu durumda davacının verdiği dilekçesinin “kayıtsız ve şartsız” bir feragat beyanı olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü davacının dilekçesinde ileri sürdüğü bu beyanı, davada talep ettiği hakları ile ilgili olmayıp davasında saklı tuttuğu alacaklarına ilişkindir.
Hâl böyle olunca, mahkemenin dava konusu alacaklara yönelik yapılmış bir feragatı olmadığına ilişkin direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece yukarıda bahsi geçen bozma nedenine göre davanın esasına yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesi gerekir.
Öte yandan, dava tarihi 17.01.2014 olmasına rağmen direnme karar başlığında 21.12.2016 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır
IV. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle,
Direnme uygun bulunduğundan davalılar vekillerinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.