T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2017/722
Karar: 2021/612
K.T.: 25.05.2021

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “usulsüz tebliğ şikâyeti” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Ankara 5. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin kabulüne ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

Borçlu vekili 07.04.2015 tarihli şikâyet dilekçesinde; müvekkili aleyhine başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız takipte müvekkilinin (takip talebindeki ve) ticaret sicil müdürlüğünden gelen adreslerine çıkarılan ödeme emri tebligatlarının iade edildiğini, müvekkilinin …. Eşref Edip Sok. 44B/29 Ümraniye/İstanbul (mernis) adresine alacaklının 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat çıkarılması talebi olmadan ve bu adrese daha önce tebligat çıkarılmadan, beyaz zarf kullanılarak yapılan tebliğ işleminin usulsüz olduğunu, ayrıca posta memurunun gerekli araştırmayı yapmadan, binada komşu, kapıcı, yönetici gibi kişilere haber vermeden, beyanlarını tebligat zarfı üzerine yazmadan, muhatabın adresten taşınmış olduğundan bahisle kapıya haber kağıdı yapıştırarak, muhtarlığa tebligat evrakını bıraktığını, müvekkilinin 06.04.2015 tarihinde usulsüz tebligatı öğrendiğini ileri sürerek 08.03.2011 tebliğ tarihli ödeme emrinin iptali veya öğrenme tarihinin 06.04.2015 tarihi olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

Alacaklı vekili 09.04.2015 tarihli cevap dilekçesinde; ödeme emrinin önce davacının (borçlunun) müvekkili hakkında başlatmış olduğu Ankara 9. İcra Dairesinin 2005/11439 E. sayılı dosyasında bildirilen “Konutkent 1 E 3 Blok No:13 Çayyolu/Ankara” adresine tebliğe çıkarıldığını ve borçlunun adresten ayrılması sebebiyle tebliğ edilemediğini, şikâyetçi borçlunun dava dışı (diğer borçlu) Gülen Tanıtım Ltd. Şti.’nin ortağı olduğunu, bu nedenle şikâyetçi borçlunun tebliğe yarar adresinin tespiti için Ankara Ticaret Sicil Memurluğuna müzekkere yazıldığını, borçlunun ticaret sicil memurluğuna bildirdiği “Dede Efendi Sok. No:50/7 Cebeci/Ankara” adresine de ödeme emri tebliği çıkarıldığını ancak tebligat yapılamadığını, borçlunun bilinen tüm adreslerine ödeme emri tebligatı gönderildiğini ancak tebliğ edilemediğini, bu kez borçlunun mernis adresine ödeme emri tebliğ edilmesi talebinde bulunduklarını, icra dairesince borçlunun tespit edilen mernis adresi olan “Mehmet Akif Mah. Eşref Edip Sok. No:44B/29 Ümraniye/İstanbul” adresine Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapıldığını, Tebligat Kanunu’nun 10. ve 21/2. maddeleri ile Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin (Yönetmelik) 16. maddesi uyarınca borçlunun mernis adresine gönderilen ödeme emri tebligatının usulüne uygun olduğunu belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

Ankara 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 16.04.2015 tarihli ve 2015/302 E., 2015/339 K. sayılı kararı ile; Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine eklenen 2. fıkrası ile gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsendiği, muhatabın adresinin takip alacaklısı tarafından bildirileceği ve normal tebligat çıkarılacağı, bildirilen adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi veya başka bir adresi olması arasında fark bulunmadığı, bildirilen adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi hâlinde muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebligat çıkarılacağı, Tebligat Kanunu’nun 10/2 ve 21/2. maddelerinin farklı şekilde yorumlanarak muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine başka adresi bilinmediği gerekçesi ile doğrudan 21/2. maddesine göre tebligat çıkarılmasının doğru olmadığı, bu davranışın 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 36. maddesine aykırılık teşkil edeceği ve muhatabın savunma hakkının kısıtlanması anlamına geleceği, hem Kanun metninde hem Kanunun uygulanmasını gösteren Yönetmelikte ve hem de madde gerekçesinde muhatabın sadece adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bilinen adresi olarak bildirilmesi hâlinde doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebligat yapılacağı açıklamasına yer verilmediği, bilakis bildirilen adrese tebligat yapılamaması hâlinde 21/2. maddeye göre tebligat yapılacağının önemle vurgulandığı, adres kayıt sistemindeki adresin tebligat yapılamayacağı açıkça anlaşılan bir adres olmadığı için öncelikle normal bir tebligat çıkarılacağı, Tebligat Kanunu’nun 21/1 ve Yönetmeliğin 30. maddelerinde muhatap lehine olan araştırmaların yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işleminin yerine getirilmesi gerektiği, somut olayda şikâyet konusu ödeme emri tebligatının Tebligat Kanunu’nun 10/2. maddesi göz ardı edilerek, borçluya önceden hiçbir tebligat çıkarılmadan ve yasal şartları oluşmadan doğrudan (mernis adresi) şerhi ile ve Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği, bu tebligatın yukarıda anlatılan nedenlerle usule aykırı bir tebligat olduğu, Tebligat Kanunu’nun 32 ve Yönetmeliğin 53. maddelerine göre tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatap tebliğe muttali olmuş ise geçerli sayılıp, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi olarak kabulü gerektiği gerekçesi ile şikâyetin kabulüne, ödeme emri tebliğ tarihinin 06.04.2015 olarak tespitine dosya üzerinden karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

Ankara 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 16.11.2015 tarihli ve 2015/16855 E., 2015/28271 K. sayılı kararı ile;

“…Alacaklı tarafından borçlu aleyhine genel haciz yoluyla icra takibine başlanmış, borçlu tarafından ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiği belirtilerek icra mahkemesine başvurulmuş, Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/1. maddesinde ”Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir” hükmü yer almaktadır. Tebligat Kanunu’nun 10/2.maddesine göre ise; ”Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” Aynı Kanun’un 21/2.maddesi gereğince de; “Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. ”Tebligat Kanunu’nun 23. maddesinin 1. fıkrasının 8. bendi uyarınca ise; ”Tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydı…ihtiva etmesi lazımdır.”

Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesine göre de; ”Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. 79 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir.”

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 2l/2. maddesi gereğince tebligat yapılabilmesi için, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması, tebliği çıkaran mercice, tebligat çıkarılan adresin, muhatabın, adres kayıt sistemindeki adresi olduğu belirtilerek bu adrese T.K.’nun 21/2. maddesine göre tebligat yapılacağına dair tebliğ evrakı üzerine kayıt düşülmesi zorunlu olup; tebligatı çıkaran mercii tarafından söz konusu şerh verilmeden dağıtıcı tarafından T.K.’nun 21/2. maddesine göre tebliğ işlemi yapılamayacağı açıktır.

Somut olayda, takip talebinde de belirtilen borçlunun bilinen son adresine çıkartılan tebligatın 12.01.2011 tarihinde borçlunun taşındığı belirtilerek iade edildiği, borçlunun Ticaret Siciline bildirdiği adresine çıkartılan ödeme emri tebligatının da 01.02.2011 tarihinde adreste tanınmadığı gerekçesiyle iade edildiği, bunun üzerine borçlunun Mernis adresine çıkartılan tebligatın borçlunun adresten taşınmış olması sebebiyle 08.03.2011 tarihinde TK’nun 21/2. maddesi uyarınca tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Tebliğ mazbatasının incelenmesinde, “adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup 7201 sayılı TK’nun 6009 sayılı kanunla değişik 21/2. maddesine göre tebliğ edilecektir” şeklinde şerh verildiği, tebligatın Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesine uygun olarak yapıldığı görülmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, borçluya ödeme emrinin TK’nun 21/2. maddesine göre tebliği Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun olup Mahkemece istemin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

Ankara 5. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 21.04.2016 tarihli ve 2016/142 E., 2016/333 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikâyetçi borçluya ödeme emri tebliğinin usulüne uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

İcra ve İflas Kanunu’nun 21. maddesinin 1. fıkrası ile 57. maddesinin 1. fıkrasına göre icra işlerinde tebligat 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine göre yapılır.

Şikâyete konu ödeme emri 08.03.2011 tarihinde tebliğ edilmiş ve Yönetmelik 25.01.2012 tarihli ve 28184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ise de Tebligat Kanunu’nun 60. maddesine göre bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar Yönetmelik ile belirlenmiş olduğundan somut olayda Yönetmelik hükümleri uygulanacaktır.

Tebligat ile ilgili Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.

Kanun ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim, Kanunun ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.

Tebligat Kanunu’nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Yönetmeliğin 16. maddesi uyarınca bilinen en son adresin tespitinde tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır.

Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrası “…Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır…” şeklindedir.

Yönetmeliğin 16. maddesinin 2. fıkrası “…Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır, ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. Yönetmeliğin 79. maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir…” hükmünü, Tebligat Kanunu’nun 23. maddesinin 8. fırkası ise “…tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydı…” hükmünü içermektedir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 48. maddesinde adrese dayalı olarak yürütülen iş ve işlemlerde diğer adres, yerleşim yeri adresi ile aynı hukukî değere sahip olduğu, Kurumların yürütecekleri iş ve işlemlerde yerleşim yeri adresi gibi diğer adres bilgilerini de esas alacağı, ancak 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrası ile Yönetmeliğin 16. maddesinin 2. fıkrası uyarınca bilinen en son adrese tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.

Tebligat Kanunu’nun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrasında; “Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır” düzenlemesi yer almaktadır.

Yukarıda belirtilen düzenlemelerde terditli bir tebligat söz konusudur. Muhataba önce bilinen en son adresi esas alınarak (normal yolla) tebligat çıkarılması gerekir. Bilinen adrese tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi (mernis adresi), bilinen en son adresi olarak kabul edilerek ve tebligat buraya yapılır. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrasına göre mernis adresi bilinen en son adres kabul edilerek çıkarılacak tebligatlarda, tebligatı çıkaracak merci tarafından Yönetmeliğin 16. maddesinin 2. fıkrası uyarınca aynı Yönetmeliğin 79. maddesinin 2. fıkrasına göre açık mavi renkte bastırılan tebligat zarfına, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir. Böylece gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğundan, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli ayrılmış olsa dahi Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapılabilecektir. Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi, başkaca araştırma yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kabul edildiğinden, tebligatı çıkartan merci veya posta memuru başkaca bir adres araştırması da yapmayacaktır.

Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası gereğince işlem yapılabilmesi için tebligatı çıkaran merciin adresin, adres kayıt sistemindeki adres olduğunun kanun ve yönetmeliğe uygun olarak tebliğ evrakında belirtmesi (meşruhat vermesi, şerh düşmesi) gerekir (Muşul, T.: Tebligat Hukuku, Ankara 2018, s. 409). Yasal düzenlemelere göre tebligatı çıkaran merci tarafından söz konusu şerh verilmeden dağıtıcı tarafından Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebliğ işlemi yapılamayacağı açıktır.

Yönetmeliğin “Tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden kaçınma ile adres kayıt sistemindeki adreste bulunmama halinde yapılacak işlem” başlıklı 31. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde tebliğ memurunun; muhatap, gösterilen adreste hiç oturmamış veya bu adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebligatın, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine bu hususun meşruhat verilerek çıkarılması hâli gerçekleştiğinde tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi üyesinden birine ya da kolluk amir veya memuruna imza karşılığında teslim edeceği, (2) numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştıracağı belirtilmiştir. Aynı maddenin 2. fıkrasında ise, 1. fıkranın (c) bendi gereğince yapılacak tebligatlarda tebliğ memurunca Yönetmeliğin 30. maddesine göre araştırma yapmayacağı düzenlenmiştir. Yönetmeliğin muhatabın adreste bulunmaması, ölmesi veya adresinden sürekli olarak ayrılması hâlinde yapılacak işlemler başlıklı 30. maddesinin 1. bendinin ilk cümlesinde “adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere” açıklaması ile Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılacak tebligatlarda Yönetmeliğin 30. maddesinde belirtilen adres araştırmasının yapılamayacağı ayrıca vurgulanarak pekiştirilmiştir. Bu hâlde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına ile Yönetmeliğin 32. maddesine göre 2 nolu ihbarnamesin gösterilen adresteki kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır. Ayrıca Yönetmeliğin 31. maddesinin 2. fıkrasına göre en yakın komşu, yönetici veya kapıcıya haber verme zorunluluğu bulunmamaktadır.

Önemle belirtmek gerekir ki Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılacak tebligatlarda posta memurunun tebligat zarfında gösterilen mernis adresindeki kapıyı çalmadan tebligat evrakını muhtara bırakarak ihbarnameyi kapıya yapıştıracağı yönünde Kanun ve Yönetmelikte bir düzenleme bulunmamaktadır. Tebliğ memurunun gösterilen adrese gitmesi, muhatap o adreste oturmakta ise tebligatı muhataba veya muhatap adına tebligatı kabul etmeye yetkili kişiye yapması gerekmektedir. Belirtilen maddenin başlığı “…tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina…” şeklinde olup, posta memuru gösterilen adresteki kapıya gitmeden tebliğ imkânsızlığını saptayamaz. Yine Yönetmeliğin 31. maddesinin başlığı “…adres kayıt sistemindeki adreste bulunamama halinde yapılacak işlem…” şeklinde olup, posta memurunun adres kayıt sistemindeki adrese gideceği ve muhatabın gösterilen adreste hiç oturmamış veya sürekli olarak ayrılmış olması hâlinde aynı maddenin 2. fıkrasına göre işlem yapması gerektiği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Nitekim bu husus Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası ile ilgili değişikliğe ilişkin 6099 sayılı Kanun gerekçesinde de belirtilmiştir.

İcra takibinde tebligatın büyük önemi vardır. İcra takibinin kesinleşmesi, haciz yapılabilmesi, borçlunun itiraz haklarını kullanabilmesi için ödeme emrinin borçluya tebliği gerekir. Tebligat, yargılamada temelini Anayasa’da ve temel insan haklarında bulan adil yargılanma hakkı, onun devamı niteliğindeki hukukî dinlenilme hakkı, bu çerçevede kişinin kendisi ile ilgili yargılamadan haberdar olma ve bilgilenme hakkıyla da doğrudan ilgilidir. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İcra takibinin de sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesi ile mümkündür. Takip borçlusunun, hangi icra dairesinde aleyhine takip bulunduğunu, hakkındaki taleplerin nelerden ibaret olduğunu bilmesi ve varsa itirazlarını zamanında ve doğru merciye yöneltebilmesi usulüne uygun olarak yapılacak tebligat ile sağlanabilir. Hukukî dinlenilme hakkının gereği olarak tebligatın, Tebligat Kanunu’nun öngördüğü usul dairesinde gerçekleştirilmesi gerekir. Nitekim bu hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.12.2009 tarihli ve 2009/12-563 E., 2009/600 K. ile 26.02.2019 tarihli ve 2017/12-765 E., 2019/216 K. sayılı kararında da da açıkça vurgulanmıştır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.04.2021 tarihli ve 31460 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 E., 2020/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; Tebligat Kanunu’nun lafzı ile 6099 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve Tebligat Kanunu’nun 10 ve 21. maddelerinde yapılan değişikliklere ilişkin gerekçeler ve doktrindeki görüşler birlikte değerlendirildiğinde mernis adresinin resmî tebligat adresi olarak kabul edildiği, mernis adresinin Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 2. fıkrasında yazılı durumlarda başkaca adres araştırması yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kanun koyucu tarafından kabul edildiği, bu nedenle Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yapılacak tebligatlarda muhatap o adreste hiç oturmamış veya adresten sürekli ayrılmış olsa dahi yeni adresi araştırılmaksızın o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında tebligatın teslim edileceği, ihbarnamenin gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırılacağı, ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarihin tebliğ tarihi olacağı belirtilmiştir. Söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre muhatabın adres kayıt sisteminde kayıtlı adresine tebligat yapılabilmesi için önce Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrası uyarınca muhatabın bilinen en son adresine tebligat çıkarılması, bu tebligatın tebliğ edilemeden iade edilmesinin gerekli ve yeterli olduğu belirtilmiştir. Bu hâlde tebliği çıkaran merci tarafından çıkarılacak tebligat zarfı üzerine mernis adresi şerhi ile birlikte tebligatın Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yapılacağına dair şerhin yazılması, tebliğ memurunun başkaca bir adres araştırması yapmadan muhatabın mernis adresine doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılan tebliğin usule ve yasaya uygun olduğu şeklindeki iki aşamalı tebligat yapılması görüşü kabul edilmiş, Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrası uyarınca muhatabın bilinen en son adrese tebligat yapılamaması hâlinde muhatabın adres kayıt sistemine önce normal usulle tebligat çıkarılması, tebliğ edilememesi durumunda bu adrese Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasındaki usule göre tebligat çıkarılması şeklindeki görüş benimsenmemiştir.

2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre; içtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.

Yukarıda yapılan açıklamalar ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun kararı doğrultusunda somut olay incelendiğinde; alacaklı Lider Kağıtçılık San. ve Dış. Tic. A.Ş. tarafından şikâyetçi borçlu ve … ve Gülen Tanıtım Yayın Tur. Oto. Paz. Tic. Ltd. Şti. aleyhine genel haciz yolu ile ilamsız takip başlatıldığı, takip talebinde şikâyetçi borçlunun adresi olarak bildirilen “Konutkent 1-E 3 Blok No:13 Çayyolu Merkez/Ankara” adresin, şikâyetçi borçlunun daha önce Lider Kağıtçılık San. ve Dış. Tic. A.Ş. hakkında başlatmış olduğu Ankara 9. İcra Dairesinin 2005/11439 E. sayılı icra emrinde belirttiği adres olduğu, borçlunun takip talebinde bildirilen bu adresine çıkarılan ödeme emri tebligatının taşınmış olduğundan 12.01.2011 tarihinde iade edildiği, 06.01.2011 tarihinde alacaklı vekilinin borçlu Gülen Tanıtım Yayın Tur. Oto. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin tebligata yarar adresinin, ortaklarının isim ve adreslerinin sorulmasını için Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğüne müzekkere yazılmasını talebi üzerine gelen müzekkere cevabında şirket ortakları arasında …’in adresinin bildirildiği, alacaklı vekilinin talebi üzerine borçlu …’in ticaret sicil müdürlüğünden bildirilen “1. Dede Efendi Sok. No:50/7 Cebeci/Ankara” adresine çıkarılan ödeme emri tebligatının tanınmadığı/taşındığı sebebiyle 11.02.2011 tarihinde iade edildiği, 28.02.2011 tarihinde alacaklı vekilinin “borçlu …’in UYAP ortamından tespit edilen adresine ödeme emri tebliğ edilmesini” şeklindeki talebi üzerine şikâyetçi borçlunun adres kayıt sistemindeki adresine çıkarılan tebligatın adresten taşınmış olduğu gerekçesi ile 08.03.2011 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebliğ edildiği, tebligat mazbatası üzerine tebligatı çıkaran merci tarafından “Adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup 7201 sayılı Tebligat Kanununun 6009 sayılı kanunla değişik 21/2. maddesine göre tebliğ edilecektir” şeklinde şerh verildiği görülmektedir.

Şu hâle göre borçlunun takip talebinde gösterilen bilinen adresi ile ticaret sicilinde kayıtlı bilinen en son adreslerine çıkarılan ödeme emri tebligatları iade edilmiş olduğundan, adres kayıt sisteminde kayıtlı yerleşim yeri adresine Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebligat yapabilmek için yasal şartlar oluşmuştur. Diğer yandan şikâyete konu, üzerinde tebligatı çıkaran merci tarafından “Adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup 7201 sayılı Tebligat Kanununun 6009 sayılı kanunla değişik 21/2. maddesine göre tebliğ edilecektir” şerhini taşıyan tebligat mazbatasında muhatabın adresten taşınmış olduğu belirtilmiş olduğundan posta memurunun belirtilen adrese gittiği ve tebliğ imkânsızlığını saptadığı anlaşılmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, şikâyete konu ödeme emri tebligatında posta memurunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 E., 2020/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde belirtildiği gibi tebliğ imkânsızlığını Yönetmeliğin 30. maddesine göre saptamadığı, muhatabın adresten taşındığının nasıl saptandığı belirtilmeden mernis adresi olduğu belirtilerek tebliğ evrakının muhtara bırakıldığı, tebligatın iki aşamalı olması bakımından İBK kararına uygun olduğu, ancak posta memurunun yapması gereken işlemler bakımından İBK kararına uygun bir tebligat olmadığından direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

O hâlde borçluya ödeme emrinin 08.03.2011 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre tebliği, Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümleri ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 E., 2020/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme uyarınca usulüne uygundur.

Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenler ve yukarıda açıklanan ilave gerekçelerle direnme kararının bozulması gerekir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler ve yukarıda açıklanan ilave gerekçelerle BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.05.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Uyuşmazlık şikâyetçi borçlu adına ödeme emri tebliğinin usulüne uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Şikâyetçi borçlu adına önce takip talebinde bildirilen “… Ankara” adresine tebligat çıkartılmış ve taşındığı belirtilerek 12.01.2011 tarihinde iade edilmiştir.

Bunun üzerine alacaklı vekilin talebi ile borçlu şirketin tebligata yarar adresi, ortaklarının isim ve adresleri için Ankara Ticaret Sicili Müdürlüğüne yazı yazılmış ve eldeki dosya şikâyetçisine ait yeni bir adres bildirilmesi üzerine “1…Ankara” adresine tekrar tebligat çıkartılmış ve bu tebligat da tanınmadığı/taşındığı belirtilerek 11.02.2011 tarihinde iade edilmiştir.

Bu aşamadan sonra borçlu şikâyetçinin adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi UYAP ortamında tespit edilmiş ve “Mehmet Akif Mah. Eşref Edip Sk. No: 44 B/29 Ümraniye-İstanbul” adresine “Adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup 7201 sayılı Tebligat Kanununun 6099 sayılı Kanunla değişik 21/2 maddesine göre tebliğ edilecektir.” meşruhatını taşıyan tebligat çıkartılmış ve “Alıcı adresten taşınmış olup mernis adresinde kaydı olduğundan evrak mah.muh. tebliğ edildi. 2 nolu haber kağıdı kapıya yapıştırıldı.” açıklaması ile 08.03.2011 tarihinde tebligat yapılmıştır.

Borçlu şikâyetçi vekilinin bu tebligatın usulsüz olup, müvekkilinin usulsüz tebligattan 06.04.2015 tarihinde haberdar olduğu, bu nedenle ödeme emri tebliğinin iptali ya da tebliğ tarihinin 06.04.2015 olarak düzeltilmesi istemi üzerine Ankara 5. İcra (Hukuk) Mahkemesince adres kayıt sistemindeki adresin tebligatın iade edildiği adresten farklı olduğu, bu nedenle bu adrese öncelikle normal bir tebligat çıkartılması, bu tebligatın yapılmaması hâlinde Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre tebligat yapılması gerektiği, bu nedenle tebligatın usulsüz olduğu, Tebligat Kanunu 32. maddesi gereğince tebligat usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatap tebliği öğrenmiş ise geçerli sayılıp muhatabın öğrendiğini bildirdiği tarihin tebliğ tarihi sayılacağı gerekçesi ile şikâyetin kabulü ile ödeme emri tebliğ tarihinin 06.04.2015 olarak tespitine karar verilmiştir.

Alacaklı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece borçlu şikâyetçiye ödeme emri tebliğinin Tebligat Kanunu 21/2. maddesine uygun olduğu, bu nedenle istemin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.

Mahkemece verilen direnme kararının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda sayın çoğunlukça tebligatın 20.11.2020 tarihli, 2019/2 esas, 2020/3 karar sayılı içtihadı birleştirme kararına göre usulüne uygun olarak yapılmış olduğu belirtilerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiş olup, belirtilen içtihadı birleştirme kararında yer verilen gerekçeler karşısında bozma kararına katılmak mümkün olmamıştır.

Şöyle ki;

7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre yapılacak tebligatlarda muhatabın tebligat yapılamayan adresi ile tespit edilen adres kayıt sistemindeki adresinin farklı olması hâlinde bu adrese öncelikle normal bir tebligat çıkartılması gerekip gerekmediği, başka bir anlatım ile tebligatın iki aşamalı mı, üç aşamalı mı olması gerektiği konusunda, maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren farklı uygulamalar yapılmış ve bu durum içtihadı birleştirme kararına konu olmuştur.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.11.2020 tarihli, 2019/2 esas 2020/3 karar sayılı kararı ile (İBK) “Muhatabın bilinen en son adresine çıkartılan tebligatın iade edilmesi ve adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bu adresten farklı olması hâlinde; adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine “Mernis adresi” şerhi verilerek Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi uyarınca tebligat çıkartılmasının yeterli olduğuna, öncelikle bu adrese normal bir tebligat çıkartılmasının gerekmediğine…” karar verilmiş, böylelikle Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre yapılacak tebligatlarda iki aşamalı tebligat kabul edilmiştir.

İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile açıklayıcı ve sonuçları ile bağlayıcı nitelikte kararlardır. Yukarıda da açıkça ifade edildiği üzere bu içtihadı birleştirme kararı Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre yapılacak tebligatlarda iki aşamalı tebligat usulünü kabul etmiş olup, somut uyuşmazlıktaki tebligat da iki aşamalı olduğu için içtihadı birleştirme kararına uygundur ve bu konuda içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcılığı (2797 sayılı Yargıtay Kanunu 45/5) karşısında sayın çoğunluktan farklı bir görüşümüz bulunmamaktadır.

Ancak söz konusu içtihadı birleştirme kararı gerekçesinde Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesinin nasıl uygulanması gerektiği hususu açıklanarak “…Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına göre yapılacak tebligatlarda posta memurunun tebligat zarfında gösterilen mernis adresindeki kapıyı çalmadan tebligat evrakını muhtara bırakarak ihbarnameyi kapıya yapıştıracağı yönünde Kanun ve Yönetmelikte bir düzenleme bulunmamaktadır. Belirtilen maddenin başlığı “…tebliğ imkânsızlığı ve tebellüğden imtina” şeklinde olup, posta memuru gösterilen adresteki kapıya gitmeden tebliğ imkânsızlığını saptayamaz. Yine Yönetmeliğin 31. maddesinin başlığı “…adres kayıt sistemindeki adreste bulunmama hâlinde yapılacak işlem” şeklinde olup, posta memurunun adres kayıt sistemindeki adrese gideceği ve muhatabın gösterilen adreste hiç oturmamış veya sürekli olarak ayrılmış olması hâlinde aynı maddenin 2. fıkrasına göre işlem yapılması gerektiği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Nitekim bu husus Tebligat Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası ile ilgili değişikliğe ilişkin 6099 sayılı Kanun gerekçesinde de belirtilmiştir…” gerekçesine yer verilmiş ve böylelikle “Posta memurunun gösterilen adresteki kapıya gidip, muhatabın gösterilen adreste hiç oturmamış veya sürekli olarak ayrılmış olması hâlini tespit etmesi durumunda Tebligat Kanunu 21/2. maddesine göre işlem yapması gerektiği…” açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Bu durumda iki aşamalı olarak içtihadı birleştirme kararına uygun olan bu tebligat, içtihadı birleştirme kararı gerekçesinde yer verilen Tebligat Kanunu 21/2 maddesi konusunda posta memurunun maddeye göre yapması gerekenlere ilişkin gerekçesine uygun olmadığı için geçerli değildir. Somut uyuşmazlıktaki tebligatta posta memuru içtihadı birleştirme kararı gerekçesinde belirtildiği şekilde tebliğ imkânsızlığını saptamamıştır. Zira içtihadı birleştirme kararının belirtilen gerekçesine göre bu imkânsızlığın saptanması ancak Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik 30. maddesinde belirtilen şekilde mümkün olabilir.

Uyuşmazlıktaki tebligatta tebliğ imkânsızlığı içtihadı birleştirme kararı gerekçesinde açıklandığı şekilde saptanmamış, muhatabın adresten taşındığı (nasıl saptandığı bildirilmeden) ve mernis adresi olduğu belirtilerek tebligat evrakı muhtara bırakılmıştır.

Bu durumda; somut uyuşmazlıktaki tebligat, iki aşamalı olması bakımından 20.11.2020 tarihli içtihadı birleştirme kararına uygun olmakla birlikte, aynı kararda açıklanan Tebligat Kanunu 21/2 maddesine göre posta memuru tarafından yapılması gereken işlemler bakımından içtihadı birleştirme kararına uygun bir tebligat olmadığından (tebliğ imkânsızlığı karar gerekçesinde açıklandığı şekilde saptanmadığından) usulsüzdür. Usulsüz tebliğin hükmü Tebligat Kanunu’nun 32. maddesinde “Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.” şeklinde düzenlenmiş olup, tebliğ tarihini muhatabın öğrendiği tarih olarak tespit eden direnme kararı 20.11.2020 tarihli, 2019/2 esas 2020/3 karar sayılı içtihadı birleştirme kararı kapsamında bu değişik gerekçe ile yerinde bulunmuştur.

Sonuç olarak;

Somut uyuşmazlıkta tebligat 20.01.2020 tarihli ve 2019/2 esas, 2020/3 karar sayılı içtihadı birleştirme kararına göre iki aşamalı olarak yapılmış olup, bu anlamda geçerlidir.

Ancak tebligatta posta memuru tarafından tebliğ imkânsızlığı içtihadı birleştirme kararı gerekçesinde açıklandığı şekilde belirlenmeden tebligat doğrudan muhtara bırakılmış olduğundan, bu anlamda usulüne uygun olmayıp (içtihadı birleştirme kararına göre) bu nedenle Tebligat Kanunu 32. maddesine göre muhatabın usulsüz tebliği öğrendiğini bildirdiği tarih olan 06.04.2015 tarihini tebliğ tarihi olarak tespit eden direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki düşüncesine katılamıyorum.