T.C.YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas: 2017/2234
Karar:2021/830
K.T.:24.06.2021

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bafra 1. Asliye Hukuk Mahkemesince Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verilen görevsizlik nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararıdavacı vekilive katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

Davacı vekili 26.01.2015 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı bankadan kullandığı konut kredisi çerçevesinde 719,18TL dosya masrafı, 450TL ekspertiz ücreti ve 2.500TL komisyon bedeli adı altında kesinti yapıldığını, tüketiciden müzakere edilmeden, haksız ve hukuka aykırı olarak tahsil edilen bu ücretlerin tamamının iadesi gerektiğini, alınan masrafların zorunlu masraf olup olmadığı bakımından ispat yükünün davalı üzerinde olduğunu, masrafların ne sebeple alındığının davalı tarafından tüketiciye verilen evraktan anlaşılamadığını ve dava değerinin tam olarak tespit edilemediğini, bu nedenle davanın 100TL üzerinden belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürerek haksız olarak tahsil edilmiş olan ücretlerin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

Davalı vekili; dava değeri itibariyle öncelikle tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğu yerine getirilmeksizin dava açılamayacağını, talebin belirsiz alacak davası olarak istenmesinin de mümkün olmadığını, müvekkili tarafından yapılan kesintilerin haklı ve hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

Bafra 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verdiği 12.03.2015 tarihli ve 2015/49 E., 2015/140 K. sayılı kararı ile; dava tarihi itibariyle büyükşehir belediyelerine bağlı yerlerde tüketici hakem heyetlerine zorunlu başvuru sınırının 3.300TL olduğu, bu nedenle dava değeri 100TL olarak gösterilerek belirsiz alacak davası olarak açılan davada ihtilafı çözümleme görevinin … İl Tüketici Hakem Heyetine ait olduğu gerekçesiyle davanın görevsizlik nedeni ile reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 28.09.2015 tarihli ve 2015/20741 E.,2015/27555 K. sayılı karar ile; “…Eldeki davada, davacı davayı açarken, kendisinden 3.669,18 TL masraf ve komisyon alındığını, başkaca bir masraf ve komisyon alınıp alınmadığını tespit edemediğinden belirsiz alacak davası açtığını ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 100,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte iadesini talep ettiğini belirtmiştir. Mahkemece; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68/1. maddesinde öngörülen;“Değeriikibin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararlar tarafları bağlar. Taraflar bu kararlara karşı 15 gün içinde Tüketici Mahkemesine itiraz edebilirler. Tüketici Hakem Heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine Tüketici Mahkemesinin vereceği karar kesindir” hükmü uyarınca (3.000 TL’lik parasal sınırın 1.1.2015 tarihi itibariyle 3.300,00 TL olduğu da belirtilerek) 6502 sayılı Kanunun uygulanmasından kaynaklanan ve dava tarihi itibariyle 3.300,00 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetine başvurulmadan tüketici mahkemesinde dava açılamayacağı gerekçesiyle görevsizlik nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir. Ne var ki davacı dava açarken fazlaya dair haklarını saklı tutmuş olup, uyuşmazlık miktarının 3.669,18 TL olduğuna göre; mahkemece, işin esasına girilmesi gerekirken bu husus gözetilmeksizin hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesi ile bozma kararı verilmiştir.

Direnme Kararı:

Mahkemece 28.12.2015 tarihli ve 2015/869 E.,2015/753 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçelerinin yanında, Özel Dairenin uyuşmazlık miktarına yönelik değerlendirmesinin de yerinde olmadığı belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tüketici hakem heyetlerinin görev sınırı dâhilinde kalan dava değeri üzerinden açılan belirsiz alacak davalarının tüketici mahkemelerince çözümlenmesinin mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece “görevsizlik nedeniyle davanın reddine” karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. Davalı vekilinin temyiz istemi yönünden yapılan inceleme:

Davalı vekiline gerekçeli karar 11.03.2016 tarihinde, davacı vekilinin temyiz dilekçesi ise 21.03.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup davalı vekili temyiz ve temyize cevap süresinin son gününden sonra 02.04.2016 tarihli dilekçe ile katılma yoluyla kararı temyiz etmiştir.

Temyiz talebinin on günlük kanunî süresi geçirildikten sonra yapıldığı anlaşıldığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Geçici Madde 3” hükmü uyarınca uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 432 ve 433/2. maddeleri gereğince, süre aşımı sebebiyle davalı vekilinin katılma yolu ile temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

B. Davacı vekilinin temyiz istemi yönünden yapılan inceleme:

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’dan doğan uyuşmazlıkların çözüm mercii konusuna değinmek gerekir.

Anılan Kanun’un 73. maddesine göre “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir” Ancak kanun koyucu tüketici uyuşmazlıklarının çözüm merci olarak tüketici mahkemelerinden önce 66. ve devamı maddelerle tüketici hakem heyetlerini düzenlemiştir. Buna göre Gümrük ve Ticaret Bakanlığının, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla il merkezlerinde ve yeterlilik şartları yönetmelikle belirlenen ilçe merkezlerinde en az bir tüketici hakem heyeti oluşturmakla görevli olduğu belirtilmiş, aynı maddenin devam eden fıkralarında, hakem heyetlerinin nasıl oluşacağına yer verilmiştir.

“Başvuru” başlıklı 68. madde ise “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla; değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz” şeklindedir.

Madde metninden anlaşıldığı üzere Kanun belli bir miktarın altındaki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetine başvuruyu zorunlu kılmıştır. Bu parasal sınır her yıl “yeniden değerlenme oranına” göre artmaktadır (m. 68/IV). Parasal değerin belirlenmesinde uyuşmazlığın başvuru tarihindeki değeri esas alınır. Eldeki uyuşmazlıkta dava tarihi itibariyle bu değer 3.300TL’dir.

Tüketici ile satıcı ve sağlayıcı arasında çıkan uyuşmazlıkların daha hızlı ve daha az masrafla çözümlenmesini sağlamak ve aynı zamanda tüketici mahkemelerinin iş yükünün hafifletilmesi amacıyla tüketici sorunları hakem heyetleri kurulmuştur. Kanun koyucu tüketici hakem heyetlerinin atıl duruma düşmesini engellemek ve kaynakların daha hızlı ve etkin şekilde çalışmasını sağlamak için belli miktarın altında kalan uyuşmazlıklarda hakem heyetine başvurulmasını zorunlu kılmıştır. Söz konusu kanun hükmü emredici mahiyette olup tüketiciye tercih hakkı tanımamıştır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.01.2018 tarihli, 2017/13-609 E., 2018/89 K. sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.

Bu noktada tüketici hakem heyetlerinin verdiği kararların niteliği ve kapsamına değinilmesi faydalı olacaktır.

Tüketici hakem heyetlerinde uygulanacak usul hükümleri 6502 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir. 27.10.2014 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği’nin 11. maddesinin ikinci fıkrasına göre, hakem heyetine başvuruda bulunan tüketicinin talebini ve uyuşmazlık değerini göstermesi zorunludur. Tıpkı mahkemeler gibi tüketici hakem heyetleri de kural olarak taleple bağlıdır. Bununla birlikte Yönetmelik’in 22. maddesine göre başvurunun yapıldığı tarihte uyuşmazlık miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmadığı durumlarda başvuru sahibinin hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktarı belirtmesi gerekir. İnceleme sürecinde uyuşmazlık miktarının bilgi veya belgelerle tam olarak tespit edilmesi hâlinde tüketici hakem heyeti, miktar itibariyle görev sınırı dâhilinde kalmak kaydıyla, talep edilen miktardan daha fazlasına veya daha azına karar verilebilecektir.

Yönetmelikte geçen “uyuşmazlık miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmadığı durumlarda” ifadesiyle kastedilen ise HMK’nın 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak mahiyetindeki istemlerdir.

Anılan düzenleme 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile değişmiş ise de eldeki davada uygulanması gereken değişiklik öncesi hâliyle madde metni;

“(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir” şeklindedir.

Belirtilmelidir ki; 7251 sayılı Kanun’un HMK’nın yukarıda yazılı hükmüne ilişkin değişiklik getiren 7. maddesiyle 107. maddenin üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve ikinci fıkrası da “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır” şeklinde değiştirilmiştir.

Tüketici gerek dava açarken (HMK, m.119/1-d) gerekse tüketici hakem heyetlerine başvururken (Yön. m. 22) talep sonucunun değerini göstermek zorundadır. Ancak iddia konusu alacak değerinin dava veya başvuru sırasında belirlenmesi mümkün değilse yahut alacaklıdan bunu belirlemesinin beklenemeyeceği bir hâl söz konusu ise dava/başvuru belirlenebilen asgari bir miktar üzerinden yapılacaktır. Tüketicinin belirleyebildiği ve bu suretle dilekçesinde gösterdiği asgari miktar TKHK’nın 68., ilgili Yönetmelik’in 6. maddesinde düzenlenen parasal sınır dâhilindeyse başvurunun kanunun amacına uygun şekilde öncelikle tüketici hakem heyetleri nezdinde yapılması gerekir. Aksi yönde bir kabul, kanun koyucunun belli parasal sınırlar için zorunlu çözüm yeri olarak öngördüğü tüketici hakem heyetlerini işlevsiz hâle getirerek, belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilen her ihtilâfın mahkemeler önüne getirilmesine ve bu suretle kanun koyucunun amacına aykırı şekilde mahkemelerin iş yükünün artmasına, uyuşmazlıkların daha geç çözümlenmesine yol açacaktır. Nitekim bu husus Kanun’un 72. ve 84. maddelerine dayanılarak tüketici hakem heyetlerinin usul ve esaslarına ilişkin yönetmeliğin hazırlanması sırasında da dikkate alınmış ve 22. maddede açıkça düzenlenmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde; belirsiz alacak davası şeklinde ileri sürülen alacak isteminde, talep tarihi itibariyle tüketici hakem heyetlerinin zorunlu görev sınırı dâhilinde bir dava değeri gösterilmiş olup bu hâlde öncelikle tüketici hakem heyetine başvuruda bulunulması gereklidir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2020 tarihli, 2017/13-551 E., 2010/239 K. sayılı kararında da aynı hususa işaret edilmiştir.

Mahkemece direnme gerekçesinde bu yöne ilişkin yapılan değerlendirme yerinde ise de mahkeme niteliğini haiz olmayan tüketici hakem heyetleri ile tüketici mahkemeleri arasında görev ilişkisinin varlığından bahsedilemeyeceğinden, davanın görevsizlik nedeniyle değil, tüketici hakem heyetine zorunlu başvurunun sağlanmasına ilişkin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekir. Bu yanılgı dışında direnme kararı vardığı sonuç itibariyle haklı ve yerindedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında HMK’nın 107. maddesine göre açılmış bir davada mahkemenin görevli olup olmadığını dava dilekçesinde gösterilen miktara göre değil, yapacağı tahkikat sonucunda tespit edeceği değere göre belirlemesi gerektiği, bu sebeple doğrudan davanın usul yönünden reddedilmesinin hatalı olduğu, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen işin esasına girilmesi yönündeki gerekçeler ve alacak miktarının yapılacak yargılama neticesinde tespit olunan değerin tüketici hakem heyetlerinin görev sınırında olduğunun anlaşılması hâlinde ise dava şartı noksanlığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki genişletilmiş gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca sonuç itibariyle yerinde olan direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin katılma yoluyla temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE, oybirliği ile (III-A),

İstek hâlinde temyiz peşin harcının davalıya geri verilmesine,

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının değişik gerekçe ve nedenlerle reddi ile direnme kararının ONANMASINA oy çokluğu ile (III-B),

Davacıdan harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” hükmüne göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24.06.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68/1. maddesinin dava tarihinde yürürlükte olan hükmüne göre; tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla; değeri iki bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, üç bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise iki bin Türk Lirası ile üç bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz.

Kanunun 70. maddesinde ise tüketici hakem heyetinin verdiği kararların tarafları bağlayacağı, tarafların, bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebileceği, itirazın tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmayacağı ancak talep edilmesi şartıyla hâkimin, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabileceği ve itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği kararın kesin olduğu hükümlerine yer verilmiştir.

Belirtilen 68 ve 70. maddeler kapsamından belirtilen miktarı geçmeyen uyuşmazlıklarda doğrudan tüketici mahkemesinin görevli olmadığı ve öncelikle tüketici hakem heyetine başvurulmasının zorunlu olduğu, tüketici mahkemesinin sadece bu kararlara ilişkin itirazları incelemekle görevli olduğu anlaşılmaktadır.

Burada belirtilen miktarı geçmeyen uyuşmazlık konusundaki miktar, ilgilinin dilekçesinde gösterdiği değer mi olmalı yoksa gösterilmeyen kısım da dahil olmak üzere uyuşmazlığa konu toplam değer mi olmalıdır.

Bu konuda 6502 sayılı Kanunda bir hükme yer verilmemiş ise de 27.11.2014 Resmî Gazete’de yayınlanan Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 22. maddesinde düzenleme yapılmıştır. Yönetmelikteki düzenlemeye göre; tüketici hakem heyeti, uyuşmazlık ile ilgili karar verirken tarafların talebiyle bağlıdır. Ancak başvurunun yapıldığı tarihte uyuşmazlık miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmadığı durumlarda, başvuru sahibinin hukukî ilişkiyi ve asgari bir miktarı belirtmesi ve inceleme sürecinde uyuşmazlık miktarının bilgi veya belgelerle tam olarak tespit edilmesi hâlinde talep edilen miktardan daha fazlasına veya daha azına tüketici hakem heyetince karar verilebilir. Verilen kararın herhâlükârda 6’ncı maddede belirtilen parasal sınırlar dâhilinde olması gerekir (22/1). Aynı tüketici işleminden kaynaklanan birden fazla uyuşmazlık için ayrı ayrı başvuru yapılması durumunda, uyuşmazlığın değerleri toplamı tüketici hakem heyetinin görev sınırı içinde kalmak şartıyla, tek bir başvuruda birleştirilerek karar verilebilir. Aynı tüketici işleminden kaynaklanan birden fazla uyuşmazlığın değerleri toplamının görev sınırını aşması durumunda uyuşmazlıklar hakkında ayrı ayrı karar verilir. (22/2)

Yönetmelikteki bu hükümler 6100 sayılı HMK’da yer alan belirsiz alacak davasıyla ilgili hükme paralel bir düzenleme olup talep belirsiz alacak niteliğinde ise dilekçede gösterilen miktar daha az olsa bile inceleme sürecinde uyuşmazlık miktarının bilgi veya belgelerle tam olarak tespit edilmesi hâlinde talep edilen miktardan daha fazlasına veya daha azına tüketici hakem heyetince karar verilebileceğinden dilekçede gösterilen asgari değere değil hakem heyetince belirlenecek uyuşmazlık miktarı esas alınarak tüketici hakem heyetinin uyuşmazlığa bakmaya görevli olup olmadığı belirlenmelidir.

Somut olayda tüketici hakem heyetine başvurulmadan doğrudan tüketici mahkemesine asgari değer 2.000TL gösterilmek suretiyle belirsiz alacak davası olarak dava açılmış olduğundan 6502 sayılı Kanunun bu hükümleri yanında 6100 sayılı HMK hükümlerine bakılarak da mahkemenin görevli olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Belirsiz alacak ve tespit davasının düzenlendiği HMK’da; davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği (HMK 107/1), karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği (HMK 107/2) düzenlenmiştir.

Bu hükümlerin sonucu olarak mahkeme uyuşmazlığı, dilekçede gösterilen miktarla sınırlı olarak incelemeyip alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesine esas tahkikat yapmak durumunda olduğundan tüketici mahkemesi olarak hakem heyetine başvuru zorunluluğu nedeniyle görevli olup olmadığını, dilekçede gösterilen asgari değere göre değil, yapacağı tahkikat sonucu belirleyeceği miktara göre anlaşılacak olan uyuşmazlık değerine göre belirlemelidir.

HMK 107. maddenin bu çok açık sonucu nedeniyle mahkemenin tahkikatı yapıp davacının talep edebileceği alacak miktarını belirlemeden dava dilekçesinde gösterilen asgari değeri esas alarak tüketici hakem heyetinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar vermesi mümkün olmamalıdır.

Bu arada uyuşmazlık miktarının dava dilekçesinde gösterilen değer mi olduğu ya da dava dilekçesinde gösterilmemiş ancak taraflar arasında çekişmeli olan diğer alacak kısmı da eklenerek mi bu miktarın belirleneceği konusunda, usul kanunumuzdaki diğer hükümlerin de değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

6100 sayılı HMK’dan önce yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK 8. maddede mamelek hukukundan doğan değer veya miktarı kanunda belirtilen rakamı geçmeyen davaların sulh hukuk mahkemelerinde görüleceği hükmü, davanın kısmi dava olarak açılması hâlinde görevli mahkemenin nasıl belirleneceği konusunda ise HUMK 4. maddede alacağın son kesimi dava edilmiş ise dava edilen bu son kısım, dava edilen miktar son kesim değil ve alacağın tamamı çekişmeli ise dava edilmeyen kısım da dahil olmak üzere alacağın tamamının dikkate alınacağı hükmü bulunmaktaydı. Bu hükümlerin sonucu olarak sulh hukuk mahkemesinin kısmi davada değere bağlı olarak görevli olup olmadığı uygulamada dava edilmeyen kısım da dahil olmak üzere çekişmeli alacağın tamamı esas alınarak belirlenmiştir. Yine bu konuyla bağlantılı olarak temyiz ve karar düzeltme kesinlik sınırında alacağın tamamının esas alınacağına dair HUMK 427/3 ve 427/5. madde hükümleri bulunmaktaydı.

6100 sayılı HMK’da ise sulh hukuk mahkemelerinin değere bağlı görevi kaldırılmış olduğundan HUMK 4. madde benzeri bir hükme de yer verilmemiştir. Bu şekilde bir hükme yer verilmemiş olsa da uyuşmazlık miktarının dava edilen kısım olmayıp dava edilmeyen alacak kesimi de dahil olmak üzere belirlenmesi gerektiğini gösteren hükümler HMK’da yine de yer almıştır. Bunlar istinafta kesinlik sınırının alacağın tamamına göre belirleneceğine dair HMK 341/3. madde, temyizde kesinlik sınırının alacağın tamamına göre belirleneceğine dair HMK 362/2. madde ve senetle ispat parasal sınırında ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle daha aşağı düşse bile hukukî işleme esas değerin esas alınacağını belirten HMK 200/1. madde hükümleridir.

HMK’nın bu hükümleri dahi uyuşmazlık miktarının dilekçede gösterilen değer olmayıp dava edilmeyen ve çekişmeli olan alacak kesimini de kapsadığını göstermektedir.

Somut olayda direnme kararı 2015 yılında verilmiş ve o tarihte bölge adliye mahkemeleri kurulmuş olmadığı gibi HMK Geçici 3/2. maddenin de sonucu olarak bu dosyada verilen karar HUMK’nun 2004 değişikliği öncesi hükümlerine göre temyiz incelemesine tabi olmuştur. HUMK hükümlerine göre o tarihteki temyiz kesinlik sınırı 2.080TL’dir. Uyuşmazlık miktarını dilekçede gösterilen 100TL olarak kabul etmemiz gerekir diye düşündüğümüzde bu miktar kesinlik sınırı altında kaldığından esastan temyiz incelemesi yapılmayıp temyiz talebinin kesinlik sınırı nedeniyle reddi gerekecektir. Bu miktarı esas almayıp temyiz incelemesi yaptığımıza göre bu uyuşmazlık değerinin dilekçede gösterilen 100TL olarak görülmediği ve henüz dilekçede miktarı gösterilmemiş olan çekişmeli kısmın da uyuşmazlık miktarına dahil edilerek temyiz incelemesi yapıldığı anlamına gelmektedir. Kaldı ki davacı dilekçesinde yapılan kesinti miktarlarını göstermiş olup bildirilen rakamların toplamı 3.669,18TL’dir. Davacı bu kesintilerin ne kadarının haksız olduğunu belirleyemediğinden davasını belirsiz alacak davası olarak açmıştır.

Uyuşmazlık miktarı dilekçede gösterilen değer olarak alınmaz ise gerçek uyuşmazlık miktarı tüketici hakem heyetine başvurulması zorunlu miktarı geçmese bile davayı belirsiz alacak olarak gösterip hakem heyetine gitme zorunluluğundan kurtulup tüketici mahkemelerinin iş yükü altına sokulması ve tüketici hakem heyetlerinin işlevsiz hâle gelmesine neden olunup olunmayacağı üzerinde de durulmalıdır.

Tüketici mahkemesi gerçek değeri belirlediğinde davanın yine usulden reddine karar vermek durumunda olduğu için davacı gerçek uyuşmazlık değerine göre tüketici mahkemesinin görevli olmadığını bilebilecek durumda ise zaten tüketici mahkemesine gitmeyecektir. Zira bu hâlde tüketici mahkemesinde yapılan yargılama gereksiz yapılmış, sürecin uzamasına ve alacaklının alacağına daha geç kavuşmasına neden olacak bir aşama olduğu için zaten kişi tüketici mahkemesine dava açmak yerine doğrudan tüketici hakem heyetine başvuracaktır. Bu yönüyle de tüketici mahkemesinin gerçek uyuşmazlık değerini araştırdıktan sonra görevli olup olmadığını incelemesinin tüketici hakem heyetlerinin işlevinin azalmasına ve tüketici mahkemelerinin iş yükünün aşırı artmasına neden olacağı düşünülmemelidir.

Tüm bu nedenlerle Özel Dairenin bozma kararı yerinde olup belirttiğimiz ilave gerekçelerle hükmün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan hükmün onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.