T.C. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi
Esas: 2020/9721
Karar: 2021/2879
K.T.: 09.03.2021
Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi
…
Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının, davalı şirkete ait işyerinde çalışmakta iken 07/10/2002 tarihinde iş kazası geçirdiğini, kazanın meydana gelmesinde davalı işverenin kusurlu olduğunu iddia ederek 2.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, davalının sorumlu olduğu asıl alacak (maddi tazminat) tutarının tesbitine, tespiti istenen alacak tutarına yürütülecek yasal faizin başlangıç tarihinin olay tarıhi olan 07/10/2002 tarihinin dahi tesbitine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
II-CEVAP
Davalı davanın reddini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Kazalı sigortalının 07/10/2002 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda %17 oranında sürekli işgöremezliğe uğradığı, hükme esas alınan kusur raporunda davalı işverenin %70 oranında , kazalı işçinin % 30 oranında kusurlu olduğunun bildirildiği, hesap bilirkişisi tarafından düzenlenen ek bilirkişi raporunda, sürekli işgöremezlik oranı, tarafların kusur oranı, kurum tarafından yapılan ödemeler ve dosya kapsamı nazara alınarak davacının 127.234,26-TL maddi zararının olduğunun tespit edilerek mahkemece taleple bağlı kalınarak 2.000,00 TL maddi tazminata hükmedildiği ve 20.000,00 TL manevi tazminat takdir edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulune karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 ve 355. maddeleri gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Hükme esas alınan raporda davacının kusuru ile kazanın meydana geldiğinin tespit edilmesine rağmen davalının tazminattan sorumlu tutulmasının hukuka aykırı olduğunu, hükme esas alınan raporda davacıya iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verildiği ve koruyucu ekipmanların teslim edildiği göz önüne alınmadığından kararın hukuka aykırı olduğunu, davacının maluliyetine ilişkin rapor alınmadan karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, hükme esas alınan hesap raporunda davacının iddiası uyarınca aylık 122 gün ikramiye ödemesi olduğu kabul edilerek tazminat hesaplandığından bu kararın hukuka aykırı olduğunu, hesap raporunda SGK tarafından davacıya ödenen gelirlerin tamamının hesaplanan tazminat miktarından mahsup edilmediğini, kusur ve tazminat hesabına ilişkin raporlara itiraz edildiği halde bu itirazlar değerlendirilmeden ve davacının SGK tarafından belirlenen maluliyet oranına itiraz hakkı tanınmadan karar verildiğini, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacının tespit davası açmasında hukuki yarar bulunmadığını, 26/03/2018 tarihli raporda belirlenen 97.977,88 TL maddi tazminat miktarının davalı şirket açısından usuli kazanılmış hak teşkil ettiği göz önününe alınmadan karar verildiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, müvekkili şirket temerrüte düşmediği halde faiz talebinin kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, kararın maddi tazminat miktarının tespitine ilişkin kısmının hatalı olduğunu, kararın tespitine ilişkin kısmı açısından davacı yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğu, kararda yargılama giderleri ve harçların hatalı hesaplandığını beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre; davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince; davanın kısmen kabulüne, talebe bağlı kalınarak 2.000,00 TL maddi, takdiren 20.000,00 TL manevi tazminat talebinin olay tarihi olan 07/10/2002 tarihinden itibaren Yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının 127.234,26 TL maddi tazminat hakkının olduğunun, faiz başlangıç tarihinin ise olay tarihi olan 07/10/2002 olduğunun tespitine karar verildiği, bu kararın davalı vekilince istinaf yoluna götürüldüğü, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesince davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre, davacının davalıya ait işyerinde çalışırken, %17 oranında malul kaldığı, iş kazasının gerçekleşmesinde davalının %70, davacının ise %30 oranında müterafik kusurlu olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.
Dava açılmasında hukuki yarar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114. maddesinde bir dava şartı olarak düzenlenmiştir.
6100 sayılı Kanun 106. madde hükmüne göre tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
Tespit davasında, sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir.
Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, Kanunla belirtilen istisnalar dışında bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir.
Davacıların hukuki ilişkinin derhal tespitinde hukuki yararının varlığı için öncelikle davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel halihazır ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır.
Belirtilmelidir ki, mahkemeden istedikleri hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır.
Eda davalarında; bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de, var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.
Tespit davasında ise sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir, Diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır.
Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.
Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır.
İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.02.2012 gün ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı).
Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Bu şartların bulunmaması halinde tespit davası dinlenmez, davanın usulden (dava şartı yokluğundan) reddi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının, davalının sorumlu olduğu asıl alacak (maddi tazminat) tutarının tesbitine ve tespiti istenen alacak tutarına yürütülecek Yasal faizin başlangıç tarihinin olay tarıhi 07/10/2002 olduğunun tesbitine ilişkin talebi eldeki eda davasının esasına ilişkindir. Yargıtayın kararlılık kazanmış uygulamalarına göre, davacının açabileceği eda davasında tespit edilecek hususlar için ayrı bir tesbit davası açmasında hukuki yarar yoktur. Buna göre davacının tesbite konu istemlerinin hukuki yarar yokluğundan reddi gerekirken, mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş; davacının tesbite konu istemlerinin hukuki yarar yokluğundan reddi ile davacı ve davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hakları gözeterek maddi ve manevi tazminata hükmetmektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı kaldırılmasına, ilk derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir
SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı’ya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesi’ne, karardan bir örneğin de Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 09/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.