T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2017/898
Karar: 2021/88
K.T.: 16.02.2021
- ALACAK DAVASI
- SATILAN MALIN AYIPLI OLDUĞU İDDİASI
- KULLANIM HATASI
- BİLİRKİŞİYE BAŞVURULMASINI GEREKTİREN HÂLLER
- BİLİRKİŞİ RAPORUNA İTİRAZ
ÖZET: Dava, satılan malın ayıplı olduğu iddiasına dayanmaktadır. Uyuşmazlık, davacı tarafından ayıplı olduğu iddia edilen araca ilişkin olarak bilirkişi tarafından inceleme yapılarak araçta ayıp olup olmadığı varsa kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunun belirlenerek karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Somut olayda da, davalı ve ferî müdahil tarafından araçta meydana gelen arızanın, aracın kullanımından kaynaklandığı, kısa mesafe veya yoğun dur-kalk şeklinde kullanıldığında rejenerasyon işlemi tamamlanmadan kesilebildiği, sık sık kesilen rejenerasyon nedeniyle dizel partikül filtresinin temizleme işleminin tamamlanmadığı, sonuç olarak motor yağına yakıt karışabildiği ve motor yağ seviyesi ikazının yanabileceği, bundan doğan arıza nedeniyle araçtan gereken faydanın tam olarak elde edilemediği, araçta gizli ayıp bulunmadığı belirtilmekle, bilirkişi tarafından inceleme ve değerlendirme yapılmasını gerektiren teknik bir konu bulunmadığından ayrıca bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın davalı vekili ve ferî müdahil vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili ve ferî müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından fer’i müdahil vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 18.04.2011 tarihinde davalı şirketten Mercedes Benz marka Sprinter model aracı 79.750TL’ye satın aldığını, aracın 2 yıl garantili olarak satıldığını ve 22.04.2011 tarihinde trafiğe çıktığını, aracın ilk 20.000 km bakımından sonra yağ ikaz lambasının yandığını ve 21.500 km’de uyarı verdiğini, servis kontrolünde yağa mazot karıştığı için yağ artışı gerçekleştiğinin ve araçtan yağ salındığının belirlendiğini, araçtaki yağ sorunu nedeniyle 07.04.2012, 09.07.2012, 11.07.2012 ve 31.07.2012 tarihlerinde servise alındığını, yağ sorununun sürekli tekrar ettiğini, her seferinde davalı tarafından geçici çözümler üretildiğini, Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/1 D. İş sayılı dosyası ile araç üzerinde tespit yaptırdıklarını, bilirkişi raporunda aracın ayıplı olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine davalıya ihtar gönderilerek değişim veya bedel iadesinin talep edildiğini, davalının garanti kapsamında onarım gerçekleştirdiğini iddia ederek taleplerini kabul etmediğini, araçtaki ayıbın müvekkilinden kasıtlı olarak gizlendiğini ileri sürerek davanın kabulü ile aracın davalı tarafından geri alınarak araç bedeli olan 79.750TL’nin dava tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; araçta meydana gelen arızanın gizli ayıptan kaynaklı olmayıp, aracın kullanımından kaynaklandığını, aracın kitapçığında sık sık kısa mesafe ya da yoğun dur-kalk şeklinde kullanıldığında rejenerasyon işlemi tamamlanmadan kesilebildiğini, sık sık kesilen rejenerasyon nedeniyle dizel partikül filtresinin temizleme işleminin tamamlanmadığını, sonuç olarak motor yağına yakıt karışabildiği ve motor yağ seviyesi ikazının yanabileceğinin açıklandığını, aracın kullanımı ile ilgili ayrıntılı bilgi vermek amacıyla “Sprinter Talimatı için Tamamlayıcı Bilgiler” föyü hazırlanarak davacıya verildiğini, bu föyde sık sık kısa mesafe ya da yoğun dur-kalk şeklinde kullanılan araçların rejenerasyonunun desteklenmesi için yaklaşık 500 km’de bir en az 20 dakika otoban veya uzun mesafe sürüşü yapmalarının tavsiye edildiğini, müvekkili şirket tarafından araçta meydana gelen arızanın garanti kapsamında tamir edilerek her defasında sorunsuz şekilde davacıya teslim edildiğini, aracın kullanım talimatında belirtilen şekilde kullanılmadığını ve söz konusu arızalara davacının kendisinin sebebiyet verdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Ferî Müdahil Cevabı:
Ferî müdahil vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ayıp olarak belirtilen durumun imalat hatası olmadığını, kullanıcının aracı kullanım kılavuzu şartları dışında kullanmasından ileri geldiğini, davacının aracı sürekli olarak kısa mesafelerde düşük devir ve düşük hızlarda kullandığını, kullanım kılavuzundaki uyarıları dikkate almadığını, kendi eylemiyle otomatik temizleme sisteminde arızalar meydana gelmesine neden olduğunu, belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.03.2014 tarihli ve 2013/52 E., 2014/116 K. sayılı kararı ile; aracın davacı tarafından okul servisi olarak kullanılmak üzere alındığı ve araçtaki şikâyetin nedeni konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, ihtilafın araçtaki bu şikâyetlerin ayıp olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında olduğu, aracın davacının beklediği faydayı azaltan özelliklere sahip olduğu ve bu haliyle gizli ayıplı olduğu, davalının araca 2 yıl garanti verdiği ayrıca davalıların sunduğu raporlardan anlaşılacağı üzere dava konusu araç modeli ile ilgili genel bir problem olduğunun anlaşıldığı, davalının aracın bu probleminin kullanıcı hatasından kaynaklandığını ve aracın bu arızayı vermemesi için her 500 km’de bir otoyolda veya şehirlerarası yolda 20 dakika yüksek sürat ve devirde kullanılması gerektiğini savunduğu, davalının bu savunmasının genel maksatla kullanılan araçlar açısından doğru olabileceği ancak davacının aracı okul taşıtı olarak kullanmak üzere aldığı, aracın sürekli şehir içinde kullanılacağının davalı satıcının bilgisi dahilinde olduğu, davalının aracı okul taşıtı olarak dizayn edip sattığı, okul taşıtlarının büyükşehir sınırları dışına çıkışının İl Trafik Komisyonunun 17.03.1999 tarihli kararı ile yasaklandığı, bunun da davalı tarafından bilinmesi gereken durum olduğu, davalının aracın bu özelliğini davacıya ayrıca bildirdiğine ve buna rağmen davacı tarafından satın alındığına dair bir delil sunmadığı, aracın bu özelliğinin davacıdan gizlenmesi nedeniyle davanın süresinde açıldığının kabul edildiği, davaya konu araç satın alındığında davacının kendisinden beklediği faydayı sağlayamayacak derecede ayıplı olduğu, bu nedenle davacının aracın bedelini talep hakkının olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 79.750TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili ve ferî müdahil vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince 02.06.2015 tarihli ve 2014/10988 E., 2015/8176 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, davalı şirketten satın alınan araçta, üretimden kaynaklanan ayıp olduğunu, değişim veya bedel iadesi yönündeki keşide ettikleri ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını iddia ederek, aracın davalı satıcı firma tarafından geri alınarak araç bedeli 79.750 TL’nin ticari faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, araçtaki arızanın, gizli ayıptan kaynaklı olmayıp, aracın kullanımından kaynaklandığını, müvekkili şirketçe servis olarak araçta meydana gelen zararın garanti kapsamında tamir edildiğini, sorunsuz olarak teslim edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Fer’i müdahil Mercedes Benz Türk A.Ş. vekili, müvekkili şirketin dava konusu aracın yetkili ithalatçısı olup, davanın kabulü halinde davalı bayi tarafından müvekkili şirkete rücu edileceğinden davalı yanında fer’i müdahale talebinde bulunduklarını, davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, araçta imalat hatası olmadığını, davacının aracı kötü kullanımından kaynaklanan arızaların meydana geldiğini, davacı talebinin koşullarının bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, davaya konu aracın okul servisi olarak kullanılmak üzere alındığı, ancak aracın davacının araçtan beklediği faydayı azaltan özelliklere sahip olduğu bu haliyle araçta gizli ayıp olduğu, davalının aracın bu arızayı vermemesi için her 500 km’de bir otoyolda veya şehirlerarası yolda 20 dakika yüksek sürat ve devirde kullanılması gerektiğini ileri sürdüğü, oysa davacının aracı okul taşıtı olarak kullanmak üzere aldığı, aracın sürekli şehir içinde kullanılacağının davalı satıcının bilgisi dahilinde olduğu, zira aracı kendisinin okul taşıtı olarak dizayn edip sattığı ve okul taşıtına uygun olup olmadığını bilen kişi olduğunu, İl Trafik Komisyonunun 17.03.1999 tarihli kanun ile okul taşıtlarının büyükşehir dışına çıkışının yasaklandığı, bunun davalı tarafından bilinmesi gerektiği, el kitabında bu hususun yazdığını söyleyerek davalının bu sorumluluktan kurtulamayacağı, davalının, aracın bu özelliğini davacıya ayrıca bildirdiğine ve buna rağmen davacı tarafından satın alındığına dair bir delil sunulmadığı, davalının, davacıdan aracın okul taşıtına engel halinin gizlendiği, bu nedenle davacının aracın bedelini talep etme hakkına sahip olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili ve fer’i müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, satılan malın ayıplı olduğu iddiasına dayanmaktadır. Davalı taraf arızanın kullanım hatasından kaynaklandığını savunmaktadır. Bu durumda mahkemece konusunda uzman bir bilirkişi veya bilirkişi heyetine inceleme yaptırılarak araçta ayıp olup olmadığının ve varsa bunun kullanım hatasından kaynaklanıp, kaynaklanmadığının tespit ettirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu yönde inceleme yaptırılmadan eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 2015/826 E., 2015/880 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında davalının kullanım hatası olarak ileri sürdüğü hususun, “aracın bu arızayı vermemesi için her 500 km’de bir otoyolda veya şehirlerarası yolda 20 dakika yüksek sürat ve devirde kullanılmaması” olduğu, davacının aracı davalının belirttiği aralıklarla otoyolda ve şehirlerarası yolda kullanmadığı, bunun belirlenmesi için bilirkişi incelemesine gerek olmadığı, davacının aracı bu şekilde belirli aralıklarla otoyolda veya şehirlerarası yolda neden kullanamadığını belirttiği, davacının aracını belirli aralıklarla otoyolda veya şehirlerarası yolda 20 dakika yüksek sürat ve devirde kullanamamasının kendi hatasından kaynaklanmadığı, mevzuat ve kurallar gereği büyükşehir belediyesi dışına çıkamamasından kaynaklandığının belirlendiği, davacının kendi elinde olmayan bir durum nedeniyle aracı hatalı kullandığının kabul edilemeyeceği ayrıca hâkimin kendi bilgisi ve tecrübesi ile değerlendirebileceği bir durum için bilirkişi incelemesine başvurmasının usul ekonomisine uygun olmadığı, ortada teknik bir konu olmadığından bilirkişi incelemesine gerek bulunmadığı, arıza ve sebebinin belli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalı vekili ve ferî müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı tarafından ayıplı olduğu iddia edilen araca ilişkin olarak bilirkişi tarafından inceleme yapılarak araçta ayıp olup olmadığı varsa kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunun belirlenerek karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi incelemesi ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 194. maddesinde düzenlenen ayıp kavramına ilişkin olarak açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.
HMK’nın “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266/1. maddesi; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.” düzenlemesini içermektedir.
Aynı Kanun’un “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/2. maddesinde ise; “Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.” hükmüne yer verilmiş ve 282. madde ile de hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir.
Öte yandan 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3/3. maddesi ile “Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” şeklinde HMK’nin 266/1. maddesine benzer bir düzenleme getirilmiştir.
Bununla birlikte çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulduğu hâllerde mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabilecektir. Ancak, mahkemenin bilirkişi raporunu noksan ve müphem bulmadığı (tam ve açık bulduğu), itirazların daha önce incelenmiş veya dava dosyasındaki bilgilerle karşılanması mümkün olduğu hâllerde mahkeme, ek rapor almadan veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bilirkişi raporuna karşı yapılmış olan itirazları kendisi de inceleyebilecektir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. III, İstanbul 2001, s. 2761).
Ayıba ilişkin olarak BK’nın 194. maddesi ise:
“Bayi müşteriye karşı mebiin zikir ve vadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan menfaatini izale veya ehemmiyetli bir suretle tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir.
Bayi, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan mesuldür” şeklinde düzenlenmiştir.
Ayıp; bir malda sözleşme ve yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların yer almasıdır. Bu çerçevede ayıp kavramının içeriği belirlenirken öncelikle; sözleşme hükümlerine bakılmalıdır. Sözleşme ele alınırken bakılacak ilk husus, taraflar arasında satılan malın hangi özellikleri içermesi konusunda açık bir anlaşmanın olup olmadığıdır. Üzerinde anlaşma olmayan durumda ise, sözleşmenin yorumundan hareketle tarafların zımnen bu konuda bir anlaşma yapıp yapmadıklarına bakılacaktır. Zımni anlaşmanın dahi olmadığı durumlarda, sözleşmenin tümü dikkate alınacak ve dürüstlük kuralına göre malın taşıması gereken vasıflar belirlenecektir. Bu anlamda ayıp, malın sözleşmeye göre taşıması gereken nitelikleri taşımaması hâli veya bu hususta özel bir hüküm olmasa da, sözleşmenin niteliği ve içeriği dikkate alındığında, malda mevcut olması gereken vasıfların eksikliği şeklinde ortaya çıkacaktır.
Satılan maldaki ayıp, açık veya gizli ayıp şeklinde olabilir. Açık ayıplar, ilk bakışta görülebilen veya basit bir muayene ile anlaşılabilen ayıplardır. Buna karşılık gizli ayıplar, ilk bakışta fark edilemeyen, sonradan yapılacak detaylı bir muayene ile anlaşılan ayıplardır. Bu tür ayıplar genelde malın yapısıyla ilgili olan ve kullanılmasıyla anlaşılan ayıplardır.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı, 18.04.2011 tarihinde davalı Hastalya Otomotiv Yatarım ve Pazarlama A.Ş.’den Mercedes Benz marka Sprinter model aracı 79.750TL bedelle satın almış, aracın kullanımı sırasında yağ ikaz lambasının yanması üzerine servis kontrolünde, yağa mazot karışması nedeniyle yağ artışı gerçekleştiği tespit edilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılamada araçtaki şikâyetin nedeni konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayıp ihtilaf, davacının araçtan dolayı şikâyetinin gizli ayıp olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Gerek Bilirkişilik Kanunu’nun 3/3. maddesi gerekse HMK’nın 266/1. maddesi uyarınca, hâkimin kendi bilgi ve tecrübesiyle, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan bir durumda bilirkişi incelemesine başvurulmasına gerek bulunmamaktadır. Zira hukuki konular, anlaşılabilmesi için hâkimin bilemeyeceği özel ve teknik bilgiye ihtiyaç duyulan konular değildir. Bilirkişi, davadaki hukukî meselede değil, maddi meselede görüşüne başvurulan kişidir.
Somut olayda da, davalı ve ferî müdahil tarafından araçta meydana gelen arızanın, aracın kullanımından kaynaklandığı, kısa mesafe veya yoğun dur-kalk şeklinde kullanıldığında rejenerasyon işlemi tamamlanmadan kesilebildiği, sık sık kesilen rejenerasyon nedeniyle dizel partikül filtresinin temizleme işleminin tamamlanmadığı, sonuç olarak motor yağına yakıt karışabildiği ve motor yağ seviyesi ikazının yanabileceği, bundan doğan arıza nedeniyle araçtan gereken faydanın tam olarak elde edilemediği, araçta gizli ayıp bulunmadığı belirtilmekle, bilirkişi tarafından inceleme ve değerlendirme yapılmasını gerektiren teknik bir konu bulunmadığından ayrıca bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, HMK’nın 266. maddesi uyarınca çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği, davacının tek taraflı olarak yaptırdığı tespit sonucu düzenlenen tespit bilirkişi raporu benimsenerek karar verilmeyeceği, davalının araçtaki arızanın kullanım hatasından kaynaklandığını belirtmesine göre delil tespiti raporuna itibar edilerek karar verilmeyeceği, araçtaki arızanın kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının hâkimin genel ve hukuki bilgisi ile çözebileceği konu olmadığı, bu nedenle mahkemece konusunda uzman bilirkişi heyetine inceleme yaptırılarak araçtaki arızanın kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı noktasında denetime uygun elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, davanın esasına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,16.02.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili, müvekkilinin 18.04.2011 tarihinde davalı şirketten Mercedes Benz marka Sprinter model araç satın aldığını, aracın ilk 20.000 km bakımından sonra yağ ikaz lambasının yandığını ve 21.500 km’de uyarı verdiğini, araçtaki yağ sorunu nedeniyle 07.04.2012, 09.07.2012, 11.07.2012 ve 31.07.2012 tarihlerinde servise alındığını, yağ sorununun sürekli tekrar ettiğini, Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/13 iş sayılı dosyası ile araç üzerinde tespit yaptırdıklarını, bilirkişi raporunda aracın ayıplı olduğunun tespit edildiğini ileri sürerek, aracın davalı tarafından geri alınarak araç bedeli olan 79.750,00TL’nin dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, araçta meydana gelen arızanın garanti kapsamında tamir edilerek, her defasında sorunsuz bir şekilde davacıya teslim edildiğini, aracın kullanım talimatında belirtilen şekilde kullanılmadığını ve söz konusu arızalara davacının kendisinin sebebiyet verdiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı ve feri müdahil vekilinin temyiz itirazı üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince “Davalının arızanın kullanım hatasından kaynaklandığını savunduğu, bu durumda mahkemece konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişi heyetine inceleme yaptırılarak araçta ayıp olup olmadığının ve varsa bunun kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespit ettirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yönde inceleme yapılmadan eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına” karar verilmiş, bozma kararına karşı mahkemece direnilmiştir.
HMK 266. maddesi hükmüne göre, mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün konularda bilirkişiye başvurulamaz.
Açıklanan madde hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yaptırılması, taraflarca ileri sürülen itirazların da, bilirkişi tarafından değerlendirilmesi gerekir. Davalı tarafından açıkça veya örtülü olarak kabul edilmiş olmadıkça, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda davacı tarafından tek taraflı olarak yaptırılan delil tespiti sonucu düzenlenen tespit bilirkişi raporu benimsenerek hüküm kurulamaz.
Delil tespiti davalının yokluğunda, araç başında bilirkişi marifetiyle tespit yapılmış, tespit bilirkişi raporunda araçta 3 defadan fazla aynı arızanın tekrarlanmasına rağmen giderilmeyen şikâyetlerinin kaynağının gizli ayıp niteliğinde olduğunu belirtmiştir. Davalı yargılamada; araçtaki arızanın kullanım hatasından kaynaklandığını belirttiğine göre, mahkemece delil tespiti raporuna itibar edilerek hüküm verilemez. Çünkü bilirkişi araçtaki arızanın kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda bir inceleme yapılmamış ve raporunda da bu konuda görüş bildirmemiştir. Araçtaki arızanın kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün bir konu değildir. Bu nedenle mahkemece konusunda uzman bir bilirkişi veya bilirkişi kurulundan inceleme yaptırılarak araçtaki arızanın kullanım hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda Yargıtay denetimine uygun elverişli bir rapor alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Bu nedenlerle; yerel mahkemenin direnme kararının bozulması görüşünde olduğumdan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.