T.C.YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
Esas: 2024/254
Karar:2024/374
K.T.:10.07.2024
Taraflar arasındaki istirdat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince taraf vekillerinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili şirketin davalı bankanın müşterisi olduğunu, müvekkilinin 24.01.2017 tarihli genel kredi sözleşmesini müteselsil borçlu sıfatı ile imzaladığını, dava dışı Met-Sa İnşaat Site Yönetimi San. ve Tic. Ltd. Şti.nin (Met-Sa Şirketi) de dava konusu sözleşmeyi müteselsil borçlu sıfatı ile imzaladığını, müvekkilinin 24.01.2017 tarihli sözleşmeden kaynaklı herhangi bir borcunun bulunmadığını, dava dışı Met-Sa Şirketinin 12.08.2018 tarihli davalı banka nezdinde bir genel kredi sözleşmesi daha imzalamış olduğunu, müvekkili şirketin bu sözleşmede imzası ve sorumluluğunun bulunmadığını, dava dışı Met-Sa Şirketinin mahkemenin 2018/638 Esas sayılı dosyasından yapmış olduğu konkordato başvurusu nedeniyle 2018 tarihli sözleşmeden kaynaklanan alacağını tahsil etmekte güçlük çekeceğini düşünen davalı bankanın 2017 tarihli kredinin teminatı olarak alınan ve elinde bulundurduğu poliçenin ödeme tarihini sonradan doldurarak müvekkili şirketten haciz tehdidiyle haksız tahsilatta bulunarak sebepsiz zenginleştiğini, davalı banka tarafından müvekkili şirketten icra tehdidi altında haksız olarak tahsil edilen paranın iadesi için arabulucuya başvurduklarını, ancak davalı bankanın ikinci toplantıya katılım sağlamaması nedeniyle taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını ileri sürerek davalı banka tarafından müvekkili şirketten tahsil edilen 2.638.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; yetki ve husumete ilişkin itirazlarının yanı sıra, müvekkiline yapılan ödemenin taraflar arasında imzalanan kredi sözleşmelerine uygun olduğunu, sebepsiz zenginleşme bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 03.12.2020 tarihli ve 2019/147 Esas, 2020/445 Karar sayılı kararı ile; dava konusu olan ve davalı banka ile dava dışı Met-Sa Şirketi arasında akdedilen kredi sözleşmesinde davacının kefil sıfatıyla imzası bulunmadığından davacının sorumlu tutulamayacağı, dava konusu yeni kredilerle ilgili olmayan ve davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu eski sözleşme hükümlerinin dava konusu alacağa uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın kabulü ile 2.638.000,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 11.02.2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 17.01.2022 tarihli ve 2021/201 Esas, 2022/68 Karar sayılı kararı ile; Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açıldığı, dosyaya ibraz edilen 10.12.2021 tarihli ikinci bilirkişi raporunda ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirtilen tespitlerle aynı mahiyette görüş bildirildiği gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun’un) 353/1-b-1 maddesi gereği ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…1.İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılarak bilirkişi raporu alınmış, tahkikat tamamlanmış, istinaf başvuruları 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin 1 inci alt bendi uyarınca esastan reddedilmiştir.
2. Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece yargılamasında görülen eksikliğin duruşma açılmak suretiyle tamamlandığı anlaşıldığından, 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin 1 inci alt bendi gereğince duruşma açılmaksızın tamamlanabilecek yargılama eksikliklerinin varlığı durumunda dâhi, Bölge Adliye Mahkemesince esastan yeni bir karar verilmesinin gerekli kılınmış olduğu nazara alındığında, yargılamadaki eksikliğin duruşma açılarak giderilmesi hâllerinde, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilemeyeceği, bu gibi hâllerde de esastan yeni bir hüküm kurulması gerektiği kuşkusuzdur. Aksi halde, incelenen kararda olduğu gibi, bir yandan kararın gerekçesinde yargılama eksikliğine ve bunun giderildiğine değinilirken, bir yandan da ancak ilk derece yargılamasında usul ve kanuna hiçbir aykırılık bulunmayan hâllerde verilmesi gereken istinaf başvurusunun esastan reddi biçimindeki hüküm fıkrası arasında çelişki ve infazda tereddüt oluşacağı, bu durumun ise kanuna açık aykırılık nedeniyle re’sen bozma nedeni teşkil edeceği açıktır.
3. Bölge Adliye Mahkemesince yeniden esas hakkında bir karar tesis edilmesi gerekirken 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin 1 inci alt bendi kapsamında istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle ve 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ve 371 inci maddesi uyarınca bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının oy çokluğuyla usulden bozulmasına, bozma sebebine göre taraf vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten 6100 sayılı Kanun’un 356 ncı maddesinin ikinci fıkrasının Kanun’a eklenmesine dair gerekçeye yer verilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf mahkemesinin direnme kararının usul açısından yerinde olduğunu, ancak direnme kararının “asıl alacağın 31.01.2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” ve bu doğrultuda hükmün istinaf vekâlet ücretine yönelik 5 inci maddesinin “davalı taraf lehine istinaf vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına” şeklinde düzeltilerek onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; usul ve yasaya uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesince bilirkişi raporları düzenlenmek suretiyle ve 6100 sayılı Kanun’un 356/2 nci maddesi esas alınarak taraf vekillerinin istinaf talebinin ayrı ayrı 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b-1 maddesi çerçevesinde esastan reddine ilişkin verilen kararın yerinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesince 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b-3 maddesi esas alınmak suretiyle bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun’un 341, 353, 354 ve 356 ncı maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Öncelikle konu ile ilgili kavram ve kurumların açıklanmasında yarar vardır.
2. Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesi veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesi yönündeki istek ve ihtiyaçları kanun yolu kavram ve kurumunun doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca yargı denetimi arttıkça kararların hatalı olma ihtimali azalacak ve yargı kararlarına duyulan güven de artacaktır.
3. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamanın ve bu kapsamda somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi kanun yolunun kapsamını oluşturmaktadır. Öte yandan tüm kanun yollarında hukukî denetim yapılmasına rağmen, vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.
4. Kanun yolları ile aleyhine kanun yoluna başvurulan kararların kural olarak üst mercilerce, istisnai olarak kararı veren mahkemece denetlenerek ortadan kaldırılmasına veya değiştirilmesine; buna göre de hatalı kararın kesinleşmesinin önlenmesine imkân tanınmaktadır.
5. Görüldüğü üzere kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun “erteleyici etkisi” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.
6. Erteleyici etki, kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesini engellemekle birlikte kararın infazına engel teşkil etmez. Zira mahkeme kararlarının icra ve infazı için bazı durumlarda kararların kesinleşmesi gerekli kabul edilirken bazı durumlarda kesinleşme gerekli görülmemektedir. Kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi kararın icrasının ertelenmesi anlamında olmayıp kararın kesinleşmesini erteleyici etki olarak anlaşılmalıdır. Başka bir anlatımla kanun yoluna başvurulmayan karar, kanun yolunun erteleyici etkisinden faydalanmayacak ve şekli anlamda kesinleşmiş olacaktır. Kanun yoluna başvurulduğunda ise mahkemenin ayrıca bir karar vermesine gerek olmaksızın erteleyici etki kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
7. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen “aktarıcı etki” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi, böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnaî olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.
8. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken, kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.
9. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan bölge adliye mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak kabul edilmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.
10. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden yeniden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar sayılı kararı, §. 24).
11. 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinin birinci fıkrasında ilk derece mahkemelerince verilen nihaî kararlar ile ihtiyatî tedbir, ihtiyatî haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği hükmü mevcut iken 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 34 üncü maddesi ile 341 inci maddenin birinci fıkrasındaki hükümde; ilk derece mahkemelerinin hangi kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
12. 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinin devam eden fıkralarında ise hangi kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği, hangi hâllerde bu kanun yolunun kapalı olduğu ayrıntıları ile düzenlenmiştir.
13. 6100 sayılı Kanunu’nda istinaf sebepleri tek tek gösterilmemiştir. Bununla birlikte istinaf kanun yolunu düzenleyen 6100 sayılı Kanun’un 341 ilâ 360 ıncı maddelerindeki hükümlerden hareketle istinaf sebeplerini tespit etmek mümkündür. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 342 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre istinaf dilekçesinde, başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adresleri; varsa kanunî temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu ve tarihi ile sayısı; kararın başvurana tebliğ edildiği tarih; kararın özeti, başvuranın veya kanunî temsilci yahut vekilinin imzası dışında başvuru sebepleri ve gerekçesi ile talep sonucu da bulunmalıdır. Ancak aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf dilekçesi, başvuranın kimliği ve imzasıyla, başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355 inci madde çerçevesinde gerekli inceleme yapılmalıdır.
14. 6100 sayılı Kanun’un “Ön inceleme” başlıklı 352 nci maddesinde ise, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması; kararın kesin olması; başvurunun süresi içinde yapılmaması; başvuru şartlarının yerine getirilmemesi; başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye alınacağı belirtilmiştir.
15. Bunların yanı sıra 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinde“Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” düzenlenmiştir.
16. Aynı Kanun’un 355 inci maddesine göre de; istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. 6100 sayılı Kanun’un 356 ncı maddesi ise 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemenin, duruşmalı olarak yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36 ncı maddesi ile eklenen ikinci fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği belirtilmiştir.
17. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde genel olarak ilk derece mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Başka bir anlatımla, vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi olacaktır.
18. İstinaf bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz kanun yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
19. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise, hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği yargılama denetlenir hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukukî denetim değil, aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımaktadır.
20. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup, geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukukî denetimi yapılmaktadır.
21. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra, kararın düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 357 nci madde hükmüne göre, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
22. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (6100 sayılı Kanun md. 353/b-1). Duruşma yapılmasına gerek olmayan, 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin (a) fıkrasının 1 ilâ 6 ncı bentleri arasında düzenlenen usulî hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.
23. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurar. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.
24. İstinaf incelemesi sonunda kararın nasıl verileceği Kanun’da ayrıntılı bir şekilde belirtilmemiş, sadece 6100 sayılı Kanun 359 uncu maddede kararın neleri içereceği düzenlenmiştir. Bu durumda 360 ıncı maddenin atfı sebebiyle ilk derece mahkemesindeki karar aşaması istinafta da geçerli olacaktır. Buna göre 294 üncü madde çerçevesinde, bölge adliye mahkemesi iddia ve savunmaları dinledikten sonra yargılamanın bittiğini bildirerek kararını tefhim eder ve karar tefhimi, en az hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur. Sadece hüküm sonucunun tefhimi hâlinde gerekçeli karar bir ay içinde yazılmalıdır (6100 sayılı Kanun md. 294/4) ( Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz, Pekcanıtez Usûl Medeni Usûl Hukuku, C. III, İstanbul 2017, s. 2264).
25. Bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları içermesi gerektiği 6100 sayılı Kanun’un 359 uncu maddesinde düzenlenmiş olup maddenin devam eden fıkralarında ise; hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (6100 sayılı Kanun md. 360).
26. Gelinen bu aşamada temyiz kanun yolu üzerinde durulmalıdır.
27. Temyiz kanun yolu 6100 sayılı Kanun’un 361 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun’un 361 inci maddesine göre, “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir”. Görüldüğü üzere temyiz kural olarak bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yoludur. 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar hakkında düzenleme yapılmıştır.
28. Temyiz sebepleri 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanunî bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte aynı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
29. Yargıtay, taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (6100 sayılı Kanun md. 373/2).
30. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise, bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir ( 6100 sayılı Kanun md. 373/1).
31. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (md. 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (md. 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da, özünde ilk derece mahkemesinin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derece mahkemesinin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiş demektir. İstinafın kararı bozulmakla, aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk derece mahkemesine gönderilmektedir (Pekcanıtez Usûl, s. 2302). Dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ise, bozmaya uyularak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
32. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, 6100 sayılı Kanun’un 360 ıncı maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Gerek ilk derece mahkemesi, gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına direnirse bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır ve daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
33. Bölge adliye mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu bozma kararının doğru olduğu kanaatine varırsa bozmaya uyulmasına karar verecektir. Bozmaya uyma kararı ile birlikte kendisi için o kararda belirtilen hukukî esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Ayrıca uyma kararı, mahkemenin vermiş olduğu önceki kararının hatalı olduğu ve Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yeniden inceleme yaparak karar vereceği anlamına gelmektedir (Pekcanıtez Usûl, s. 2308).
34. Diğer yandan bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak düzelterek veya yeniden esas hakkında hüküm vermesi ve bu hükmün de Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilâmına uyan bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden bozma kararına uygun olarak esas hakkında uyuşmazlığı sona erdirmesi ve infaza elverişli bir karar vermesi gerekir. Aksine hukuk dünyasında geçerli ve sonuç doğurabilir bir ilk derece mahkemesi kararı varmış gibi bu karara yönelik istinaf incelemesi yapılarak istinaf başvurusunun veya başvurularının esastan reddine karar verilmesine olanak bulunmamaktadır. Kaldı ki; ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kuran bölge adliye mahkemesince bu sefer bozmaya uyularak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi hâlinde, yıllar önce verilen ve hukukî geçerliliğini yitirmiş bir ilk derece mahkemesi kararına yeniden hayatiyet kazandırmanın sakıncaları dikkate alındığında bu durumun, infazda tereddütlere ve karışıklıklara neden olacağı, hükmün infazını engelleyecek şekilde bir etki yapacağını belirtmek gerekir.
35. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verildiği, bu karara karşı taraf vekillerinin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından duruşmalı olarak inceleme yapıldığı, bilirkişi raporu alınmak suretiyle taraf vekillerinin istinaf talebinin 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği, bu kararın taraf vekillerince temyizi üzerine kararın Özel Daire tarafından Bölge Adliye Mahkemesince yeniden hüküm tesis edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu ve Bölge Adliye Mahkemesince önceki hükümde direnildiği anlaşılmaktadır.
36. 6100 sayılı Kanun’un karar tarihinde yürürlükte olan 353/1-b-1 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmadığı ve kanunun olaya uygulanmasında hata edilmediği anlaşılır ise istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerekir.
37. 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b-3 maddesine eklenen “başvurunun esastan reddine veya” ibaresi ile 6100 sayılı Kanun’un 356 ncı maddesine eklenen ikinci fıkraya göre bölge adliye mahkemesi tarafından yargılamada eksiklik görülerek dava konusu uyuşmazlık üzerinde duruşma açılarak inceleme yapılması durumunda esastan ret kararı verilmesi mümkündür. Somut olayda da bölge adliye mahkemesince verilen karar tarihi 17.01.2022 olup, kararın verildiği tarihte bu ibare ve hüküm yürürlükte olduğundan bölge adliye mahkemesince bu tarihte yürürlükte bulunan hükümler gereğince duruşma açılarak bilirkişi raporu alınması sonucunda 6100 sayılı Kanun’un 356/2 nci maddesi kapsamında istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi yapılan yeni kanun değişikliğine ve hukuka uygundur.
38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece yargılamasında görülen eksikliğin duruşma açılmak suretiyle tamamlandığı anlaşıldığından, 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin 1 inci alt bendi gereğince duruşma açılmaksızın tamamlanabilecek yargılama eksikliklerinin varlığı durumunda dâhi, Bölge Adliye Mahkemesince esastan yeni bir karar verilmesinin gerekli kılınmış olduğu nazara alındığında, yargılamadaki eksikliğin duruşma açılarak giderilmesi hâllerinde, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilemeyeceği, bu gibi hâllerde de esastan yeni bir hüküm kurulması gerektiği; bunun 6100 sayılı Kanun’un 297 nci maddesine aykırı olduğu, zira gerekçe ve sonucun birbirinden farklı olamayacağı, Bölge Adliye Mahkemesince yeni delil toplamak suretiyle verilecek esastan ret kararının 6100 sayılı Kanun’un sistematiğine de aykırı olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
39. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
40. Ne var ki taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun olduğundan, taraf vekillerinin diğer diğer temyiz itirazları ile ilgili inceleme yapılması için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
10.07.2024 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.