T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas:
2013/2293
Karar: 2015/1735
Tarih: 24.06.2015

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

İŞ KAZASI

İBRA

ÖDEMEYİ BELLİ ETMEYEN İBRANAME

HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 434

TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 132

TÜRK BORÇLAR KANUNU (6098) Madde 420

TÜRK MEDENİ KANUNU (TMK) (4721) Madde 2

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.11.2012 gün ve 2008/275E. 2012/751 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili ile davalılardan P.. Bilişim Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P.. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 26.03.2013 gün ve 2013/2573 E. 2013/5754 K. sayılı ilamı ile;

(…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalılar P.. Bilişim Tekstil Turizm İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. ve S.. P..’nın tüm, davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,

Dava, iş kazasına sonucu ölen işcinin yakınlarının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkeme,davanın kısmen kabulü ile, davacı H.. B..’a takdiren 8.000,00 TL, davacılar C…. ayrı ayrı takdiren 6.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacılar S.. B.., Ö….. yönünden açılan davaların ise bu alacakların ibra edilmesinden dolayı ayrı ayrı reddine, yasal kesintilerin ödeme sırasında nazara alınmasına, karar vermiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 26.01.2007 tarihli İbraname-Feragatname başlıklı ölen işcinin kardeşi B…ve babası S.. B.. (kendi adına asaleten reşit olmayan çoçukları adına velayeten) tarafından imzalanan belgelerde“…10.1.2007 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde vefat eden A..r için tarafımıza destekten yoksun kalma tazminatı ve maddi tazminat mahiyetinde gerekli nakdi parasal yardım yapılmış olmakla, işveren tarafından maddi ve manevi tazminat mahiyetinde olmak üzere şahsımıza ödenen meblağ hususunda tam bir mutabakatla anlaşmaya varmış bulunmaktayız. Bu bağlamda, maddi ve manevi tazminat mahiyetinde tarafımıza ödenen meblağın haricinde işveren sıfatına haiz S.. P.. ile sahibi ve ortağı bulunduğu P.. Bilişim Tekstil Turizm San ve Tic. Ltd. Şti’den herhangi hak ve alacak talep etmeyeceğimizi beyan eder, iş bu husus ile ilgili olarak kendisini ve sahibi bulunduğu P.. Bilişim Tekstil Turizm San ve Tic. Ltd. Şti’ni tüm serbest irademiz ile ibra ederiz” şeklinde belirtildiği anlaşılmaktadır.

Bir çok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu suretle borçlunun borçtan kurtulmasını kapsayan akde “ibra” denir. İbranamenin kural olarak yapılmış olan ödeme ile sınırlı olarak bağlayıcılığı asıldır.Bu durum İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan “işçinin korunması temel ilkesi”ne de uygun düşecektir.Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için yapılan ödemenin miktar olarak ibranamede açıkça gösterilmesi ve ödemenin yapıldığı tarihteki zararı karşılaması koşuldur. Başka bir anlatımla, yapılan ödemeyi belli etmeyen sözleşmeyi işvereni borcundan kurtaran ibraname olarak nitelendirmeye olanak olmadığı açık-seçiktir.

Yapılacak iş; yapılan ödemeyi belli etmeyen sözleşmeyi işvereni borcundan kurtaran ibraname olarak nitelendirmeye olanak olmadığı gözetilerek davacılar S.. B.., Ö.. B.., E..B.., N.. B.. ve A.. B..yararına uygun miktarlarda manevi tazminata hükmedilmesinden ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacılar vekili ile davalılardan P.. Bilişim Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P.. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, iş kazası nedeniyle ölen sigortalının yakınlarının uğradığı zararların tazmini istemine ilişkindir.

Davacılar vekili, müvekkillerinden Selim’in oğlu, Herdem’in üvey oğlu olan diğer davacıların kardeşi olan A…. davalılardan P.. Ltd. Şti’nin inşaatında çalışmakta iken 10/01/2007 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle vefat ettiğini, kaza mahallinde iş güvenliği konusunda yeterli önlemin alınmadığını belirterek, davacı baba S.. B.. için 150.000,00 YTL, üvey anne H.. B.. için 50.000,00 YTL, kardeşleri Ö….. için ayrı ayrı 15.000,00’ er YTL olmak üzere toplam 290.000,00 YTL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir

Davalılar P….. Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P.. vekili, davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, olay mahallinde her türlü güvenlik önleminin alınmış olduğunu, müteveffanın kendi hatası nedeniyle düşüp vefat ettiğini, müvekkillerinin müteveffanın geride kalan ailesine yardım edilmediği iddiasının yersiz olduğunu, gelenek ve göreneklere göre defnin yapılabilmesi için her türlü yardımın yapıldığını, davacıların müvekkillerini ibra ettiğini, bu yüzden dava açamayacaklarını, davacı üvey annenin tazminat davası açma hakkının bulunmadığını, tazminat talebinin zenginleşme amacı taşıdığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Davalı S…. davayı kabul etmediğini, şantiye şefi olmadığını, bu nedenle kaza ile ilgili sorumluluğunun bulunmadığını, kendisinin de vasıfsız işçi olarak çalışmakta olduğunu ve şantiye şefi olma yeterliliğinin de bulunmadığını belirterek, açılan davanın reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, iş kazası nedeniyle davalılar P.. Ltd. Şti.’nin %70, S.. P..’nın %15 S….%10 ve maktulun ise %5 oranında kusurlu oldukları kabul edilerek, H.. B.. yararına 8.000,00 TL, C…. yararına ise ayrı ayrı 6.000,00 TL manevi tazminata hükmedilip, diğer davacılar baba S.. B.., kardeşler Ö… yönünden ise; Didim 1.Noterliğinin 26/01/2007 tarih ve 6540, 6539 yevmiye nolu ibraname-feragatname ile maddi ve manevi tazminat ödemesi yapıldığı, davalı tarafla anlaşmaya varıldığı ve ileriye dönük tüm davalardan feragat edilerek davalıların ibra edildiği, gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur. Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Direnme hükmünü, davacılar vekili ile davalılardan P…Bilişim Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P.. vekili temyiz etmiştir.

Yerel Mahkeme, davalılar P… Bilişim Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P.. vekiline “Mahkemenin 17.07.2013 tarih ve 2013/328 E., 2013/382 K sayılı kararını 17.07.2013 tarihinde temyiz ettiğiniz, ancak dosyaya ait eksik harç ve masraf bulunduğu anlaşıldığından, HUMK’nun 434/3. maddesi gereğince aşağıda belirtilen miktarın muhtıranın tebliğ tarihinden itibaren yedi günlük kesin süre içinde dosyamıza yatırılması, aksi halde temyiz isteminden vazgeçmiş sayılacağınıza karar verileceği ihtar olunur” şeklindeki meşruhatı içeren bir davetiye göndermiş, bu davetiyenin davalılar vekiline 20.09.2013 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra, evrak üzerinden yaptığı inceleme sonucunda, 07.10.2013 gün 2013/328-382 sayılı ek kararla, “…Davalılar vekiline, temyiz ettiği dosyaya ilişkin ek temyiz harcı ve masrafları yatırması için muhtıra tebligatı çıkarılmış, Muhtıranın 20/09/2013 tarihinde tebliğ edildiği, 7 günlük yasal süre içersinde harç ve masrafların yatırılmadığı anlaşıldığından HUMK.’nun 434. maddesi gereğince temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle, HUMK.nun 434. maddesi uyarınca davalılar vekilinin temyiz talebinin reddine karar vermiştir. Davalılar vekili, temyiz harcının eksik yatırıldığına dair muhtıranın 20.09.2013 tarihinde tebliğ edildiğini 2.732,40 TL temyiz tamamlama harcının 27.09.2013 tarihinde mahkeme veznesine, avans giderini de Didim PTT’ye yatırdığına dair dekontları Didim 2. Asliye Hukuk mahkemesinin 2013/895 muhabere sayılı evrakı ile yerel mahkemesine gönderilmek üzere mahkemeye teslim edildiğini, yerel mahkemece söz konusu evrakların yok sayılarak muhtıra gereğini süresi içersinde yerine getirmesine rağmen temyiz talebinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, temyiz talebinin reddine ilişkin hükmü temyiz etmiş; iş bu kararın kaldırılması suretiyle, önceki temyiz dilekçesinde belirtilen nedenlerle direnme kararının bozulmasını istemiştir.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmede, işin esasına geçilmeden önce, Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen 07.10.2013 gün 2013/328-382 sayılı ek kararının kaldırılmasının gerekip, gerekmediği hususu ön sorun olarak incelenmiştir.

Somut olayda davalılar vekilinin kendisine 20.09.2013 tarihinde tebliğ edilen muhtıranın gereğini 7 günlük süre içinde 27.09.2013 tarihinde yerine getirerek eksik harç ve posta giderini süresinde tamamladığı anlaşıldığından, Yerel Mahkemece muhtıranın gereklerinin yerine getirilmediği gerekçesine dayalı olarak, direnme kararının temyiz edilmemiş sayılması yönünde oluşturulan ek kararın kaldırılmasına oybirliği ile karar verilip, ön sorun bu şekilde aşıldıktan sonra, işin esası incelenmiştir.

Esasa yönelik olarak yapılan temyiz incelemesinde: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır:

I- P.. Bilişim Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P.. vekilinin

temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair kurulan ikinci hüküm P.. Bilişim Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P.. vekili tarafından temyiz edilmiş, ancak temyiz itirazları Özel Daire’ce reddedilmiştir.

Bu durumda, temyiz itirazları reddedilmiş bulunan davalılar P.. Bilişim Tekstil Turizm İnşaat San ve Tic. Ltd. Şti ve S.. P..’nın direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmadığından, temyiz istemi reddedilmelidir.

II-Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacılar tarafından verilen Didim 1.Noterliğinin 26/01/2007 tarih ve 6540, 6539 yevmiye nolu “ibraname –feragatname” adlı belgelerin işvereni borcundan kurtaran ibraname olarak nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle ”ibra” kavramını açıklamakta fayda bulunmaktadır. “Alacaklının alacak hakkından vazgeçmesine ve bu suretle borçlunun borçtan kurtarılmasına ilişkin bulunan akde ibra denir.” Alacak hakkı alacaklının tek taraflı bir vazgeçme beyanı ile sona ermez (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, sh.985). İbra sözleşmesinin kurulması için de icap, kabul ve bu iki irade beyanı arasında uygunluk bulunması zorunludur. Ancak borçlunun ibrayı kabul iradesi daima zımnen açıklanmaktadır. Alacaklının irade beyanı kendisine vardığı ve bundan bilgi edindiği halde uygun bir süre içinde sesini çıkarmayan borçlunun Borçlar Kanunu 6. madde kıyasen uygulanmak suretiyle ibraya razı olduğu kabul edilmelidir. İbra sözleşmesinin geçerli olması için ise sadece tarafların bir sözleşme yapmaları ve tarafların bu sözleşme ile alacağı sona erdirmeyi istemeleri yeterlidir (K.Tunçomağ Borçlar Hukuk Genel Hükümler C.1, İstanbul 1969 sh. 681 vd.).

“İbra” İsviçre Borçlar Kanununun 115.maddesinde “Borç münasebetinin kurulması için bir şekil gerekli bulunmuş veya akdin taraflarınca kararlaştırılmış olsa bile, bir alacak ibra yolu ile veya kısmen şekilsiz olarak ortadan kaldırılabilir.” şeklinde düzenlenmiş ise de mülga 818 sayılı Borçlar kanununa alınmamıştır. Ancak bu durum hukukumuzda uygulanmadığı anlamına gelmeyip, ibra sözleşmesi, uygulamada sıkça karşılaşılmakta ve Yargıtay kararlarında da yerini bulmaktadır. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 132 ve 420 maddelerinde ibra sözleşmesine yer verilmiştir.

Dava konusu ibranamenin düzenlendiği 26/01/2007 tarihi itibari ile ibraname ile ilgili doğrudan amir bir hüküm bulunmaması nedeniyle sorunun çözümlenmesinin ibranın doğruluk ve güven kuralına aykırı olmadığı gerçeğine sıkı sıkıya sarılarak sorunun hallinde yarar vardır. Bu bağlamda Medeni Kanunun 2/1,2 hükmüne aykırılık bir itiraz niteliğindedir. Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için işçiye yapılan ödemenin niteliği ve miktarı açık olarak ibranamede gösterilmelidir. Genel ve soyut bir açıklamayı içerdiği kuşkusuz olan miktar içermeyen ibranameyi geçerli saymak, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Mevzuatının temel prensibi olan “işçinin korunması temel ilkesi”ne de uygun düşmeyecektir. Somut olayda davalı tarafça mahkemeye ibraz edilen noterde düzenlenen 26.01.2007 tarihli “ibraname-feragatname” başlıklı belge miktar içermemekte olup, söz konusu ibraname ile “10.1.2007 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde vefat eden Adem Bakır için tarafımıza destekten yoksun kalma tazminatı ve maddi tazminat mahiyetinde gerekli nakdi parasal yardım yapılmış olmakla, işveren tarafından maddi ve manevi tazminat mahiyetinde olmak üzere şahsımıza ödenen meblağ hususunda tam bir mutabakatla anlaşmaya varmış bulunmaktayız. Bu bağlamda, maddi ve manevi tazminat mahiyetinde tarafımıza ödenen meblağın haricinde işveren sıfatına haiz S.. P.. ile sahibi ve ortağı bulunduğu P.. Bilişim Tekstil Turizm San ve Tic. Ltd. Şti’den herhangi hak ve alacak talep etmeyeceğimizi beyan eder, iş bu husus ile ilgili olarak kendisini ve sahibi bulunduğu P.. Bilişim Tekstil Turizm San ve Tic. Ltd. Şti’ni tüm serbest irademiz ile ibra ederiz” şeklindeki yapılan ödemeyi belli etmeyen sözleşmeyi işvereni borcundan kurtaran ibraname olarak nitelendirmek doğru değildir.

Bu nedenle, miktar içermeyen “ibraname-feragatname” olarak adlandırılan belgeye dayalı olarak davacıların manevi tazminat isteminin reddi isabetsiz olup, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Yukarıda (II). bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda yazılı ve Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatıranlara geri verilmesine, 24.06.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dosya kapsamına göre, 10.01.2007 tarihinde davacıların murisi olan A.. B..’ın saat 09:30 sıralarında Kum Kent yanı A…. adresinde P.. Bilim Teknik Turz. Ltd Şti tarafından yapılmakta olan otel inşaatında çalıştığı sırada zemin kattan aldığı dolu harç kovasını birinci kata korkuluğu olmayan helezonik tahliye merdiveninde taşıdığı sırada dengesini kaybederek 11. basamaktan zemine düşmesi suretiyle yaralandığı ve kaldırıldığı hastanede kurtarılamayarak vefat ettiği, olayın iş kazası olduğu anlaşılmaktadır.

İş kazasına sonucu ölen işçinin yakınlarının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkin davada mahkeme, bir kısım davacılar yönünden açılan davaların bu alacakların ibra edilmesinden dolayı reddine karar vermiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden 26.01.2007 tarihli İbraname-Feragatname başlıklı ölen işçinin kardeşi B…ve babası S.. B.. (kendi adına asaleten reşit olmayan çocukları adına velayeten) tarafından imzalanan belgelerde“…10.1.2007 tarihinde meydana gelen kaza neticesinde vefat eden Adem Bakır için tarafımıza destekten yoksun kalma tazminatı ve maddi tazminat mahiyetinde gerekli nakdi parasal yardım yapılmış olmakla, işveren tarafından maddi ve manevi tazminat mahiyetinde olmak üzere şahsımıza ödenen meblağ hususunda tam bir mutabakatla anlaşmaya varmış bulunmaktayız. Bu bağlamda, maddi ve manevi tazminat mahiyetinde tarafımıza ödenen meblağın haricinde işveren sıfatına haiz S.. P.. ile sahibi ve ortağı bulunduğu P.. Bilişim Tekstil Turizm San ve Tic. Ltd. Şti’den herhangi hak ve alacak talep etmeyeceğimizi beyan eder, iş bu husus ile ilgili olarak kendisini ve sahibi bulunduğu P.. Bilişim Tekstil Turizm San ve Tic. Ltd. Şti’ni tüm serbest irademiz ile ibra ederiz” şeklinde belirtildiği anlaşılmaktadır.

Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.

İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Kanun’un 420. maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.

6098 sayılı Kanun’da, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur. Söz konusu düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.

6098 sayılı Kanun’un 420. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.

6098 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için kanuni şartların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Kanun’un yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, daha önce Yargıtay’ca kabul edilen ilkeler çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.

İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:

a) İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde

tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkündür.

b) İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez

c) İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.

Öte yandan mülga 818 sayılı Kanun’un 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma(gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, Kanun’un 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.

d) İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu sebeple, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir

e) Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.

f) Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.

g) Yine, işçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir. İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir. İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.

Bu açıklamalar doğrultusunda dava konusu 26.01.2007 tarihli İbraname-Feragatname belge değerlendirildiğinde bir kısım davacıların yapmış olduğu ibranın usul ve kanuna uygun geçerli olduğu gibi, irade fesadına uğranıldığı yönünde herhangi bir iddiada bulunulmadığı ve delil de sunulmadığı, noter kanalı ile düzenlenen resmi evrak hükmünde ibranamede miktarın yazılı olmamasının ibranamenin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı, bu ibraname ve feragatname doğrultusunda bir kısım davacıların davalı işvereni ibra ettikleri bu suretle manevi tazminat taleplerinin yerinde olmadığı yönündeki mahkeme kararının yerinde olduğu görüşündeyim. Bu sebeplerle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum. İlk derece mahkemesi kararının onanması gerektiği düşüncesindeyim.