T.C.YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ
Esas: 2024/529
Karar:2024/6580
K.T.:26.06.2024
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davalı/alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
İcra mahkemesi icra dairelerinin işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetlemek ve kanunla kendisine verilen işlere bakmak üzere kurulmuştur (İİK m.4). İcra dairelerinin işlemlerine karşı yapılacak şikayetleri (m.16-18), borçlu ve alacaklının itiraz ve itirazın kaldırılması taleplerini (m. 68-68/a, 147, 150/a, 169/a, 170, 269/b, 269/c, 275 kapsamında) inceleyip karara bağlar. Hacizde ve iflastaki istihkak davalarına icra mahkemesinde bakılır. (m. 97-99, 228) İİK’nın 331 ve sonraki maddelerindeki icra-iflas suçlarından büyük bir kısmına bakmak icra mahkemesi görevindedir. Yine İİK’nın özel hükümlerle görevlendirdiği (m. 26, 33, 71, 89, 121, 153, 251, 254, 256, 285, 297, 318) konularda da inceleme yapar.
İcra mahkemesinin görevine giren şikayet, icra müdürünün icra-iflas hukuku ile ilgili hükümleri uygulamaması veya yanlış uygulaması nedenine dayanır. Başka bir deyişle, şikayet maddi hukuka değil, takip hukukuna ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması halinde söz konusu olur. Şikayet ile İcra Müdürünün takip hukukuna ilişkin görevlerini hiç yapmadığı veya yanlış yaptığı ileri sürülür. Bu sebeple İcra Müdürü işleminin kanuna aykırı olması, hadiseye uygun bulunmaması, bir hakkın yerine getirilmemesi, bir hakkın sebepsiz sürüncemede bırakılması nedenleri ile şikayete gelinebilir. (Prof.Dr. Baki Kuru-İcra İflas Hukuku El Kitabı sayfa 97 ve devamı)
Kural olarak şikayet hakkı takibin taraflarına ait ise de takibe taraf olmayan üçüncü kişiler, şikayet konusu ettikleri yolsuz işlemlerin iptalinde hukuken korunan yararları bulunmak koşuluyla, şikayet hakkına sahiptirler.(Pekcanıtez H/Simil C – İcra ve İflas Hukukunda Şikayet 2. Baskı s. 49)
Şikayetin konusunu, icra ve iflas memurlarının idari nitelikteki işlemleri oluşturduğundan şikayet medeni usul hukuku anlamında bir dava değildir. Şikayet ile memur işlemlerinin kanuna ve olaya aykırılığı ileri sürülür. Şikayetin esasını oluşturan konuların maddi hukuk açısından incelenmesi bunun hakkında karar verilmesi mümkün değildir. Şikayet sonucu verilen kararlar sübjektif hakların tartışıldığı davalar yönünden kesin hüküm teşkil etmez. İİK 16. maddesine göre İcra İflas Dairesi işlemlerine karşı şikayet yoluna ancak kanunun çözümünü genel mahkemeye bırakmadığı konularda gidilebilir.(Pekcanıtez/s. 31)
Taşınmaz üzerine konulan haczin kaldırılması istemi takip hukuku açısından icra memurunun işlemini şikayet mahiyetinde olduğundan şikayet koşulları doğrultusunda çözümlenmesi gerekir (HGK 24.9.1997 tarih1997/15-461E.-1997/729 K., HGK 13.6.2001 tarih 2001/12-461 E.-2001/516 K., HGK 07.04.2004 tarih 2004/12-210 E.-2004/208 K., HGK 21.01.2020 tarih 2020/12-582 E.).
Şikayet konusu işlemin icra mahkemesince denetlenmesi sırasında ise işlemin yapıldığı tarihin esas alınması tabiidir. İcra müdürlüğünce taşınmaza haciz konulabilmesi için o tarihte borçlu adına kayıtlı olması gerekli ve yeterlidir (HGK 13.6.2001 tarih 200112-461 E.- 2001/516 K.). Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi kural olarak şahsi hak doğurur nitelikte olup, tapu kaydına işlenmekle ayni nitelik ve aleniyet kazanıp 5 yıl süre ile üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir ise de; bu ileri sürme yetkisi önleyici nitelikte değildir. Bu nedenle, taşınmazın satış vadi alacaklısı taşınmazın rızaen temliki; satışı, bağışlanması veya üzerine ipotek konulması yada taşınmazın haczedilmesini engelleyemez (HGK 1.4.2015 tarih 2013/12-1693 E.-2015/1135 K.). Satış vaadi sözleşmesine dayanılarak taşınmaz üzerinde hak iddia edilmesi ve haczin kaldırılmasının şikayet yolu ile istenilmesi halinde icra mahkemesince yapılacak iş İcra Müdürünün işleminde haciz tarihinde bir usulsüzlük olup olmadığını tespit etmekten ibarettir.
Haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı taşınmaz için 3. kişinin hacizden sonra kazandığı mülkiyet hakkına dayalı olarak haczin kaldırılması talebi maddi hukuka dayalı açacağı davanın konusunu oluşturur. Bir başka anlatımla icra müdürlüğünce usulüne uygun konulan haciz, artık genel mahkemeden alınan kararla kaldırılabilir.
Somut olayda İcra Müdürünün haciz uyguladığı tarihte taşınmaz borçlu adına kayıtlıdır, o tarihte, satış vaadi şerhinin tapuda kayıtlı olması ise haczin konulmasına engel değildir. Bu durumda İcra Müdürünün haciz işleminde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Başvuruda bundan sonra taşınmazın mülkiyetinin kazanıldığı belirtilip mülkiyet hakkına dayanılarak haczin kaldırılması talep edilmiştir. Bu hususlar İcra Mahkemesince icra müdürünün haciz uygulama işlemi kapsamında incelenemez.
Şikayetin takip hukuku kurallarına göre reddi gerekirken maddi hukuk kuralları ile denetlenerek kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ :
Davalı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nın 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca, Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 21.12.2023 tarih ve 2023/1602 E.-2023/1622 K. sayılı kararının (KALDIRILMASINA), Kayseri 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 06.11.2023 tarih ve 2023/548 E. – 2023/538 K. sayılı kararının (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 26.06.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
Üye Dr. …’in Karşı Oy Yazısı;
Şikâyetçi üçüncü kişi icra mahkemesine verdiği dilekçede borçlu … adına kayıtlı 293 ada 12 ve 29 parsellerle ilgili olarak 11.10.2018 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yaptıklarını sözleşmenin 22.10.2018 tarihinde tapuya şerh edildiğini şerhten sonra alacaklı banka tarafından borçlunun borcu için Kayseri Genel İcra Mahkemesi Müdürlüğünün 2019/92155 E. sayılı dosyası üzerinden 18.04.2019 ve 3.3.2022 tarihlerinde tapuya haciz şerhi konulduğunu satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak 10.10.2023 tarihinde taşınmazları kendi adına tescil ettirdiğini TMK 1009 maddesi 2644 sayılı Tapu Kanununun 26. maddesine göre kişisel hak niteliğinde olan satış vaadi sözleşmesine dayalı hakkın tapu kaydına işlenmekle kuvvetlendirilmiş nispi hak niteliği kazandığını ve sicile şerh verilen satış vaadi sözleşmesinin beş yıl süreyle üçüncü kişilere karşı ileri sürüleceğini ancak bunun için anılan sürede tescil davası açılması ve üçüncü kişi adına tescilin tamamlanmasının zorunlu olduğunu bu hakkın tescil kararı alınıp tapuya işlenmediği sürece ayni hak niteliği kazanmayacağını şerhten itibaren beş yıllık süre içinde adına taşınmazları tescil ettirdiğinden gayrimenkul satış vaadi şerhi sonrası konulan haczin kaldırılmasını talep etmiştir.
İcra mahkemesince şikâyetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verildiği Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddedildiği kararın alacaklı vekilince temyiz edildiği anlaşılmaktadır. HGK’nın 7.4.2004 tarih 2004/12-210E.2004/208K. sayılı kararında da açıklandığı üzere taşınmazın borçlunun borcu nedeniyle haczedilebilmesi için haciz tarihinde borçlu adına kayıtlı olması zorunludur. Bir başka deyişle haciz tarihinde takipte taraf olmayan üçüncü kişi adına kayıtlı olan taşınmazın borçlunun borcu için haczi mümkün bulunmamaktadır.
Borçlunun malları haczedilirken aslında üçüncü bir kişiye ait olan malları da haczedilmiş olabilir. İstihkak iddia edilen yani haczedilen malın borçluya değil de üçüncü kişiye ait olduğu ileri sürülerek hacizli malların hacizden kurtarılması için başvurulan yola istihkak davası denir. İstihkak iddiaları ile ilgili hükümler İcra ve İflas Kanununun 96 ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenmiş olup haczedilen menkul mallar ile ilgilidir. İcra ve İflas Kanunu 96.maddesinde borçlunun elinde bulunan mal tabiri, İİK. 97 /a maddesinde bir taşınır malı elinde bulunduran kimse ibareleri bulunmaktadır. Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere istihkak davaları menkul mallar için söz konusu olup gayrimenkuller için uygulanamaz. Taşınmazların mülkiyeti tapu kaydıyla belirlenmekte olup istihkak davasıyla menkul mallar gibi taşınmaz mülkiyetinin kime ait olduğu çözümlenemez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1997/15-461 E. 1997/729 K. sayılı kararında “Bir arada öne sürülen maddi olguların hukuki nitelendirmesini yapmak ve uygulanacak yasa maddeleri bulmak ve uygulamak doğrudan hakimin görevidir (HUMK md.76).
Taraflar arasındaki uyuşmazlık satış vaadi şerhine ve cebri tescil kararına rağmen taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkindir. O nedenle istemin icra memurunun kararına yönelik şikayet olduğundan kuşku ve duraksamaya yer bulunmamaktadır. istihkak davaları genelde menkul mallar üzerinde haciz uygulaması sonucu açılmaktadır. Somut olayda, İİK.’nun 96 ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen istihkak davası niteliği görülmemektedir. Dahası şikayetçinin dilekçesinde de bu doğrultuda istek bulunmamaktadır. O halde mercii hakimliğinin kararında şikayeti istihkak davası şeklinde değerlendirmesi doğru değildir. Uyuşmazlığın icra memuru işlemine karşı yapılan şikayet kabul edilip bu hukuki mesele doğrultusunda çözümlenmesi gerekir.
Kişisel hak mahiyetinde olan satış vaadine dair hak tapu kadına işlenmekle ayni etkinlik ve aleniyet kazanmıştır. (HGK 1992/14-719 ve 1992/993/7 sayı ve 27.1.1993 tarihli kararı). Bu hak, MK’nın 919 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddesine göre beş yıl içerisinde devir gerçekleştiğinde satış vaadi şerhinden sonra konulan haciz sonuç doğurmaz. Sonuç doğurmayan bu işleme karşı İİK’nın 16/2. maddesi uyarına her zaman şikayet olunabilir. Diğer bir anlatımla şikayet süreye tabi değildir.
Olayda, taşınmazın tapu kaydında borçlu …’na ait payın satış vaadi sözleşmesi ile şikayetçiye satıldığına ilişkin 8.11.1992 tarihli şerh mevcuttur. Haciz ise bu şerhten sonra 5.2.1993 tarihinde sonuçlanmış 28.9.1993 tarihinde şikayetçi adına tapuda tescil işlemi yapılmıştır. Hal böyle olunca açıklanan yasal koşullar bu davada gerçekleştiğinden şikayetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmeli merci kararı bu nedenler altında doğru bulunduğundan onanmalıdır.” gerekçesiyle icra mahkemesi kararının onanmasına karar verilmiştir. HGK’nın 11.4.2012 tarih 2012/12-130 E., 2012/292 K. sayılı kararında da aynı şekilde haczi kaldırması yönündeki Daire kararına karşı direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2001/12-461 E. 2001/516 K. sayılı kararında da Hukuk Genel Kurulunun 1997/15-465 E. 1997/729 K. sayılı kararına da atıf yapılarak taşınmazlara konulan haczin kaldırılması isteminin icra memurunun işlemine yönelik şikayet mahiyetinde olduğundan şikayet koşulları doğrultusunda çözümlenmesi gerektiği vurgulanmış olup dairemizin çoğunluk kararında da aynı Hukuk Genel Kurulu kararlarına atıf yapılarak haczin kaldırılması isteminin icra memuru işlemini şikayet niteliğinde olduğu, şikayet koşulları doğrultusunda çözülmesi gerektiği görüşü benimsenmiştir.
Dairemizin yerleşik ve süreklilik arz eden kararlarında Hukuk Genel Kurulu kararlarına da atıf yapılarak gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhedilmesi halinde şerhten sonra konulan haczin şerh tarihinden itibaren beş yıllık süre içerisinde üçüncü kişi adına tescil edilmesi durumunda lehine tescil kararı alan üçüncü kişi icra mahkemesinden şikayet yoluyla haczin kaldırılmasının istenebileceği görüşü benimsenmiştir. Bu kararlarda kişisel hak mahiyetinde olan satış vaadine dayalı hakkın tapu kütüğüne işlenmekle aleniyet kazandığı bu hakkın TMK 1009 ve Tapu Kanunu 26. maddesine göre beş yıllık süre içerisinde üçüncü kişilere karşı ileri sürülebileceğinden beş yıl geçmeden üçünü kişi adına taşınmazın adına tescilinde satış vaadi şerhinden sonra konulan haczin sonuç doğurmayacağı sonuç doğurmayan işleme karşı da İİK 16/2.maddesine göre her zaman şikayet olunabileceği belirtilmiştir. Yerleşik kararlara örnek olarak Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 13.3.2008 tarih 2008/1800 E. 2008/4799 K., 20.10.2003 tarih 2003/16574 E. 2003/20413 K. 26.6.2001 tarih 2001/10806 E. 2001/11589 K., 21.10.2005 tarih 2005/16232 E. 2005/20502 K. 17.12.1999 tarih 1999/15773 E. 16785 K. 22.1.2009 K. 2008/20277 E. 2009/1233 K. 20.1.2000 tarih 2000/2075 E. 2000/2738 K. 26.6.2000 tarih 2000/10168 E. 2000/10585 K. 6.11.2001 tarih 2001/17103 E. 2001/17142 K. sayılı kararları verilebilir.
Taşınmaz üzerinde konulan haciz kaldırma isteminin şikayet niteliğinde olduğu ve şikayeti koşulları içinde çözümlenmesi gerektiği dairemizin çoğunluk kararında da benimsenmiştir. Bu şikayetin özünde tapu sicil kaydına göre mülkiyetin borçlu adına kayıtlı olduğu dönemde konulan haciz işleminin hacizden önce taşınmazlara konulan gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin şerhine dayanılarak üçüncü kişi adına taşınmazın tescili sonrasında, haczin hüküm ve sonuç doğurmaması dolayısıyla kaldırılması istemi, yani bir nevi üçüncü kişinin taşınmazın kendisine ait olması nedeniyle borçlunun borcu için konulan haczin kaldırılması istemi yatmaktadır. Haciz tarihi itibariyle icra müdürünün taşınmaz borçlu adına kayıtlı olduğu için taşınmaza haciz konması usul ve yasaya uygundur. Haciz öncesi şerhte taşınmaz üzerine haczin konulmasına engel değildir. İcra müdürünün haciz tarihi itibariyle usule uygun haciz koyması nedeniyle haczin kaldırılma işleminin şikayet yoluyla kaldırılamayacağı görüşü, gayrimenkul satış vaadi şerhine dayalı tapu iptal tescil kararları sonucu haczin kaldırılması şikayetinin incelenmeden reddi sonucunu doğurmaktadır. İİK 16/2 ye göre Kanunun mahkemeye bıraktığı hususlar şikayet konusu değildir. Şikayet takip hukukunu ilgilendirir. Alacağın mevcut olmadığı hükümsüz olduğu takas gibi sebeplerle sona erdiği ileri sürülerek maddi hukuka dayalı genel mahkemelerde dava açılabilir veya bu hususlar icra takibinde itiraz yolu ile ileri sürülebilir. İcra mahkemesinin şikayeti incelerken maddi hukuk kurallarını uygulaması HMK 33. madde nedeniyle hakimin görevidir. İİK kanununda sadece menkul mallarla ilgili olarak istihkak davası düzenlenmiş olup taşınmazlar yönünden üçüncü kişilerin taşınmazına konulan haczin kaldırılması isteminin yerleşik içtihatlara göre şikayet yoluna tabi olması, bu istemin özünde üçüncü kişinin taşınmazın kendisine ait olduğu nedeniyle borçlunun borcu için konulan haczin kaldırılması gerçeğini değiştirmez. O nedenle haczin konulduğu sırada görünüşe göre borçlu adına kayıtlı ve tapu siciline güven ilkesi gereğince borçlu mülkiyetinde görünen taşınmazın açılan tapu iptali ve tescil davası sonucu üçüncü kişiye ait olduğunun hükme bağlanması halinde haciz öncesi konulan gayrimenkul satış vaadi şerhi gereğince haciz hükümsüz hale geleceğinden haczin şikayet yolu ile kaldırılması gereklidir. Kesinleşen ilamsız icra takibinde talep üzerine borçlunun mallarına haciz konulduğunda haciz tarihi itibariyle usule uygun haciz konulmuş iken ödeme emri tebliğ tarihinin düzeltilmesi durumunda konulan haciz takibin kesinleşmeden konulması durumuna düşeceğinden usulsüz hale gelen haczin kaldırılması da kıyasen bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Benzer şekilde lehine tapu iptal tescil kararı almış ve bu karar kesinleşmiş fakat tapuya adına tescil yaptırmamış olan üçüncü kişinin ilam kesinleşmesi sonrasında taşınmaz tapuda borçlu adına gözüktüğü için konulan haczin kaldırılması da çoğunluk görüşüne göre istenemeyecektir. Çünkü haciz anında borçlu adına tapuda taşınmaz kayıtlı olup usule uygun bir haciz vardır. Bu güne kadar kesintisiz ve sorunsuz bir şekilde uygulanan yerleşik Daire içtihatlarının değişmesini gerektiren herhangi bir hukuki sebep yokken değiştirilmesi yargıya olan güveni azaltacağı gibi sürpriz karar yasağına da aykırıdır. İcra mahkemesi şekli bir inceleme yaparak gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin tapuya işlendiğini şerh sonrası haciz konulduğunu ve şerhten itibaren beş yıllık süre içerisinde üçüncü kişinin taşınmazı adına tescil ettirdiğini tespit ederse haczin kaldırılmasına karar vermesi gereklidir.
İcra mahkemesi bu şartların oluşmadığını, örneğin haciz öncesinde tapuya şerh edilmiş bir satış vaadi şerhi olmadığı durumda lehine tapu iptal tescil kararı alan üçüncü kişi haczin kaldırılmasını genel mahkemelerden talep etmek durumundadır. Beş yıllık süre içinde üçüncü kişinin lehine tapu iptal tescil kararı almaması halinde de icra mahkemesi yasal şartlar oluşmadığından şikayetin reddine karar verecektir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi bu yöndeki kararlarına örnek olarak, 25.11.2010 tarih, 2010/14600 E. 2010/27687 K., 20.1.2011 tarih 2010/31912 E. 2011/12459 K. 23.1.2012 tarih, 2011/15287 E. 2012/1164 K. 13.11.2012 tarih 2012/15424 E. 2012/32744 K. 13.11.2012 tarih 2012/32868 E. 2012/32868 K. 13.5.2012 tarih, 2013/9828 E.2013/18351 K. 9.3.2017 tarih 2016/11897 E. 2017/3633 K. 24.2.2018 tarih 2017/8336 E. 2018/3564 K. 3.10.2019 tarih 2019/10871 E. 2019/14011 K. 22.9.2022 tarih 2022/1900 E. 2022/9187 K. sayılı kararları örnek olarak gösterilebilir. Bu kararlardan taşınmaz haciz kaldırılması şartları oluşmadığından şikayetin reddine genel mahkemelerde taşınmaz malikinin genel mahkemelerde TMK 1010 maddesi uyarınca taşınmaz kaydının terkini bağlamında icra mahkemesinde mülkiyet hakkına dayalı dava açılması gerektiğine karar verilmiştir. Ayrıca üçüncü kişinin haczin kaldırılması için dava açma hakkına sahip olması, icra mahkemesinde şikayet yoluna başvurmasına engel değildir. İcra mahkemesinin şikayetle ilgili olarak verdiği karar maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaz.
Sonuç olarak Dairemiz yerleşik içtihatları gayrimenkul satış vaadi şerhi sonrası borçlunun borcu için borçluya ait olduğu zamanda taşınmaza konulan haczin, şerhten itibaren beş yıl içinde tapu iptali tescil davası sonucu lehine taşınmazın tescil ettirdikten sonra icra mahkemesinde şikayet yolu ile haczin kaldırılabileceği yönünde olup, çoğunluğun görüşü bu şartlar gerçekleşse bile haczin şikayet yoluyla kaldırılamayacağını benimsemektedir.
Haciz icra memuru işlemi olup başlangıçta usule uygun konulmuş olsa bile yukarda belirtilen şartlar gerçekleştiğinden icra mahkemesince şekli bir inceleme ve yapılarak sonradan geçersiz hale gelen haczin kaldırılması usul ekonomisine ve şikayet usulüne uygundur. İcra mahkemesinin şikayeti incelerken TMK 1009 ve Tapu Kanunu 26. maddesinin şartlarının oluşup oluşmadığını incelemesi HMK 33. maddesine göre hakimin görevi içindedir. Bu maddelerin uygulanması icra mahkemesinin yargılama yaptığı anlamına gelmez
Bu nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının esastan ret kararının onanması görüşünde olduğumdan şikayetin reddi gerekçesi ile kararın bozulması yönündeki Çoğunluk kararına katılamıyorum. 26.06.2024