T.C.YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ
Esas: 2022/5514
Karar: 2022/7505
K.T.: 10.10.2022
MAHKEMESİ :ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : ANTALYA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde alacak davasının yapılan yargılaması neticesinde davanın reddine, dair verilen karara karşı davacı vekilinin istinaf yoluna başvurması üzerine davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, sahibi bulunduğu Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 1 parsel taşınmazı 6.500,00 TL bedelle, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 17 parsel taşınmazı 7.500,00 TL bedelle, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 18 parsel taşınmazı 4.500,00 TL bedelle Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 19 parseli taşınmazı 7.500,00 TL bedelle davalılara devrettiğini, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/63190 soruşturma numarası ile davalılar hakkında tefecilik suçlaması ile şikayette bulunduğunu, davalıların soruşturma dosyasındaki ifadelerinde kendisinden taşınmazları birlikte hareket ederek 460.000,00 TL bedelle satın aldıklarını beyan ettiklerini, resmi senetteki satış bedelinin doğru olmadığını, satış bedelinin aslında 460.000,00 TL olduğunu kabul ettiklerini ancak bu bedeli ödediklerini ispat edemediklerini, ödenmesi gereken resmi satış senedindeki 26.000,00 TL düşüldükten sonra kalan 434.000,00 TL ‘nin ödenmediğini belirterek şimdilik 100.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davalı …’ın kendisinin yıllardır yaptığı birikimler ve bir miktar kredi çekerek ve diğer davalıların da katkılarıyla söz konusu taşınmazları davacıdan 460.000,00 TL ödeyerek ve peşin ödeyerek satın aldıklarını, ancak vergi ve harçlardan kaçınmak amacı ile satış bedelleri toplamının 26.000,00 TL olarak yani belediye emlak vergisi beyan değeri olarak gösterdiklerini, davacının savcılık dosyasında söz konusu taşınmazların davalılardan …’ın kendisine verdiği 170.000,00 TL’nin teminatı olarak herhangi bir yazılı belge alınmadan devredildiğini ve paranın ödenmesine rağmen söz konusu taşınmazların geri verilmediğini ve tefecilik yapıldığını iddia ettiğini, ayırca bu beyanlarla Antalya 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/381 esas sayılı dosyası ile tapu iptali ve tescil talep ettiğini, herhangi bir yazılı delili olmadığı için davanın esastan reddedildiğini, hiç kimsenin 460.000,00 TL bedelli bir taşınmazı geri kalanı için herhangi bir yazılı evrak olmadan 26.000,00 TL karşılığı tapu devri yapamayacağını ileri sürerek; davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece; tarafların satış bedeli hususunda anlaştıkları, satış bedelinin ödendiği, resmi senet olan tapu kaydına güven ilkesi gereği taraflar arasında düzenlenen satış akit tablosuna itibar edildiği, Antalya 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/1137 E. Saylı dosyası ile davacının dava konusu taşınmazları teminat amaçlı olarak devrettiğini beyan ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm süresi içinde davacı tarafından istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ile Asliye Hukuk Mahkemesindeki tapu iptal tescil dosyasında beyanı ile satış akit tablosuna göre taşınmaz bedellerinin ödenmiş olması, kimsenin kendi muvazaasına dayanamayacağı ve davacının çelişkili beyanları dikkate alındığında ilk derece mahkemesi kararında, tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre kararın usul ve yasaya uygun olduğu, davacının istinaf itirazları yerinde olmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava, davacı tarafından davalılara satışı gerçekleşen taşınmazların bakiye bedelinin ödenmesine ilişkin alacak istemidir.
Dava dosyasının incelenmesinde; davacının davalılara karşı Antalya 9. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/1137 E. sayılı dosyası üzerinden inançlı işlemden kaynaklı tapu iptal tescil davası açtığı ve bu davanın reddine karar verildiği, davalıların söz konusu dosyada davacıya toplam 460.000-TL bedel ödeyerek taşınmazları satın aldıklarını beyan ettikleri, davacının ise taşınmazları …’tan aldığı borca karşılık teminat olarak verdiğini, borcunu ödemesine rağmen iade edilmediğini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Yine davalılar dava dosyasına verdikleri 13.02.2018 tarihli cevap dilekçesi ile taşınmazları 460.000-TL bedelle satın aldıklarını ikrar etmişlerdir. Davalı …’ın 07.01.2016 tarihinde kollukta verdiği ifadenin ikinci sayfasında 460.000-TL’yi davacıya ödediklerini, bunun 95.000-TL’sinin kendi parası olduğunu beyan ettiği, diğer davalı …’in 07.01.2016 tarihli kolluktaki beyanında 360.000-TL elden ödeme yaptığını, eşi …’in 07.01.2016 tarihli kolluktaki beyanında ise, ödemeyi eşinin yaptığını ve kendi adına taşınmazın devrinin gerçekleştiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Taşınmazlara ilişkin resmi tapu senedi incelendiğinde ise, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 1 parseldeki hissesinin tamamını … 6.500,00TL bedelle, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 18 parseldeki hissesinin tamamını … 4.500,00TL bedelle, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 19 parseldeki hissesinin tamamını … 7.500,00TL bedelle, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 17 parseldeki hissesinin tamamını … 7.500,00 TL bedelle 27.05.2015 tarihinde …’a satılmış ve yine … tarafından ise Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 18 parseldeki hissesinin tamamı, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 19 parseldeki hissesinin tamamı, Antalya ili … ilçesi … Mahallesi … ada 17 parseldeki hissesinin tamamı 10.09.2015 tarihinde davalı …’e satılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu(TMK)’nun 706. maddesine göre, taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması resmi şekilde düzenlenmiş olmalarına bağlıdır. Taşınmaz mülkiyetini devir borcunu doğuran sözleşmenin esaslı noktalarının resmi şekilde düzenlenmiş olması ve taşınmaz mülkiyetini devir borcunun ve buna karşılık diğer tarafın borçlandığı bütün edimlerin resmi şekilde düzenlenen senette yer alması gereklidir. (Oğuzman K., Seliçi Ö., Özdemir S.O., Eşya Hukuku, İstanbul, 2009, s. 297 vd.)
Özellikle taşınmaz satış bedeli resmi sözleşmede doğru olarak gösterilmelidir. Bir satış sözleşmesindeki gerçek satış bedelinin resmi senette daha düşük veya daha yüksek gösterilmiş olması; böylece satış bedelinin doğru gösterilmemesi halinde hangi bedelin dikkate alınacağı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada gerçek bedel senede yansıtılmamış olmakla, bu özelliği itibariyle, çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde de muvazaa hükümlerinden faydalanılması gereklidir.
Tarafların, kendi aralarında geçerli herhangi bir hukuki işlem yapmak istemedikleri halde, salt üçüncü kişilere, aralarında bir hukuki işlem varmış gibi görünmek için işlem yapmaları halinde mutlak (basit) muvazaa söz konusu olur. Buna karşılık; nispi (mevsuf) muvazaada, taraflar arasında gerçek iradelerine uygun bir hukuki işlem bulunmakla birlikte, bu işlem, kendi iradelerine uymayan, dışa karşı yapılmış bir başka hukuki işlemle gizlenir.
Bu muvazaa türü; bir sözleşmenin; niteliğinde, taraflarının şahsında, konusunda ve koşullarında söz konusu olabilir.
Bir sözleşmenin konusunda ve koşullarında muvazaa halinde, görünüşteki hukuki işlem tarafların gerçek iradelerine uygundur. Ancak, görünüşteki işlemin bazı şartları ve konusunun belli bir bölümü, aralarındaki gizli işlemden farklı düzenlenmiştir. Bu muvazaa da taraflar görünüşteki sözleşmenin bazı koşullarını değiştirirken sözleşmenin tamamı, yani, niteliği değil, bazı koşulları gizli sözleşmeye uymaz. Örneğin daha az miktarda vergi ödemek için, taşınmazın tapudaki satış değerinin düşük gösterilmesi, şufa hakkının kullanılmasını önlemek kullandığı takdirde fazla kazanç elde etmek maksadıyla görünüşteki (resmi) sözleşmede satış bedelinin fazla gösterilmesinde bu tür bir muvazaa vardır.
Açıklandığı üzere taraflar görünüşteki sözleşmeyi yapmayı ciddi olarak istemekte ve niteliğinde (vasfında) da anlaşmaktadırlar. Ancak burada bedel, gerçek bedelden az veya fazla gösterilmektedir. Yani görünüşteki sözleşmenin sadece bedeli değiştirilmektedir. Muvazaa,sözleşmesinin tamamında değil bir bölümünde (bir unsurunda)dır. (Özkaya E., İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara, 2011, s.173 ).
Muvazaa sözleşmesinde şekil koşulu aranmaz. Yazılı veya sözlü yapılabilir. Görünüşteki sözleşme şekle bağlı olsa dahi muvazaa sözleşmesinin yazılı veya resmi şekilde yapılması gerekmez. Görünüşteki sözleşmenin şekle bağlı olması halinde muvazaanın yazılı delil ile ispat edilmesi kuralı muvazaa sözleşmesinin yazılı olmasının geçerliliği için değil ispat edilebilmesi için aranan bir kuraldır (YİBK 5.2.1947 gün, 1945/20 E.,1947/6 K.).6098
Görünüşteki yazılı bir sözleşmenin aksini iddia eden tarafın Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 200 vd. ve Türk Borçlar Kanunu’nun 12. maddeleri uyarınca iddiasını yazılı delil ile ispat etmesi zorunludur. Muvazaa sözleşmesi görünüşteki sözleşmeyi değiştirdiğine veya hükümsüz kıldığına göre ispat gücü kazanabilmesi için yazılı olması değinilen kanunların açık hükümleri gereğidir. Örneğin, tapulu taşınmazların devri şekle bağlıdır. Görünüşteki şekle bağlı devir sözleşmesi için düzenlenecek muvazaa sözleşmesinin geçerliliği şekle bağlı değilse de ispatı ancak yazılı delil ile mümkündür (YİBK 5.2.1947 gün, 1945/20 E.-1947/6 K.).
Tarafların tapu satış senedinde bedeli az göstermeleri bilindiği üzere az vergi ödemek amacıyla yapılan bir işlem olup taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz olmasına neden olmayacaktır. Bu halde taarafların satış sözleşmesini yapmayı ciddi olarak istedikleri ve muvazaanın sözleşmenin tamamında değil bir kısmında gerçekleştiği anlaşıldığına göre, davacı tarafın, resmi satış senedindeki bedelde muvazaa yapıldığı ve bedelin daha yüksek olduğu iddiasını kanıtlaması gerekir. Ancak davalılar gerek eldeki davaya cevabında gerekse aşamalardaki dava dosyalarındaki beyanlarında satış bedelinin resmi satış senedinde düşük gösterildiğini, gerçekte satış bedelinin 460.000,00 TL. olduğunu, yani bedelde muvazaa yapıldığını ikrar ettiklerine göre, artık 460.000,00 TL. satış bedelinden resmi satış akdi ile ödenen 26.000 TL. dışındaki bakiye satış bedelinin ödendiğini ispat külfeti davalı tarafa geçmiştir. O halde, davalı … ve …’in taşınmazı davalı … ile birlikte davacıdan aldıklarını, bedeli elden ödediklerine ilişkin beyanları değerlendirildiğinde; davalılar İlknur ve … taşınmazın toplam bedeli olan 460.000-TL’den bakiye kalan 95.000-TL ve 26.000-TL dışındaki ödemeleri ispat yükü altındadır.
Mevcut deliller değerlendirildiğinde, elden ödeme yapıldığını beyan eden İlknur ve … bakiye bedeli ödediklerini usul hükümleri gereğince yasaya uygun şekilde ispat edememiştir. O halde mahkemece, davalı … ve …’in 95.000-TL ve 26.000-TL dışında kalan ödemeleri usule uygun olarak ispat edemediği değerlendirilerek sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
İlk derece mahkemesince, davalı … ve …’in 95.000-TL ve 26.000-TL dışında kalan ödemeleri usule uygun olarak ispat edemediği değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken, bu yönden eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, davacı tarafın temyiz itirazlarının kabulü gerekmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, iş bu karara karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun’un 371. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 10.10.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.