Danıştay 8. Dairesi tarafından 20/03/2020 tarihli ve 31074 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan (TRAFİK SİGORTASI) Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar başlıklı Tebliğ’in birçok hükmünün hukuka aykırı olduğu gerekçesi ile yürütmesini durdurdu.
Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplamasında 20/2/2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan sağlık kurulu raporu (bu raporların sigorta şirketine başvuru sırasında ise ibrazı zorunludur) dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği yolundaki düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi.
ASGARİ ÜCRETİN ESAS ALINMASI
Söz konusu karar nedeniyle, Borçlar Kanunu 54. Maddede ekonomik geleceğin sarsılması, çalışma gücünün yitirilmesinden bahsedildiği ve Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli ve 31269 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 17/07/2020 tarihli ve E:2019/40, K:2020/40 sayılı kararı birlikte dikkate alındığında yargı kararlarında mesleği esas alan 03.08.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulamasına tekrar geri dönülmesi gündeme gelecektir.
Yine, trafik kazasına bağlı olarak vefat eden kişinin, kaza tarihi itibariyle vergilendirilmiş bir resmi geliri yok ise, asgari ücretin esas alınması gerektiği yolundaki düşüncenin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
EMSAL ÜCRET
Böylece, Türkiye’de birçok kişinin sorunu halindeki SGK geliri asgari ücret üzerinden gösterilme durumunun hak kaybına neden olması önlenmiştir. Trafik kazalarında eski sistemde olduğu gibi emsal ücreti daha yüksek olan milyonlarca kişinin muhtemel destekliği halinde emsal ücretinin esas alınması, gerçek zararın belirlenmesi gerektiği yolundaki görüş tekralanmıştır. Aynı yürütmeyi durdurma sürekli sakatlık tazminatları açısından verilmiştir.
GELİRİN BELİRLENMESİ
Vefat eden kişinin kira, hisse, faiz gibi gelirlerinin de destek hesabında dikkate alınması gerektiği yolunda yürütmeyi durdurma kararı tesis edilmiştir. Böylece kişinin geliri hesabında bu kalemler de dikkate alınacaktır.
Yurtdışında yerleşik kişilerin gelirinin bilinmemesi halinde Türkiye’deki asgari ücrete gelirinin göre hesaplanacağı yolundaki görüşün hukuka aykırı olduğu değerlendirilerek, onlar yönünden de emsal ücretin araştırılması gerektiği görüşü benimsenmiştir.
İbraname olsun ya da olmasın sigorta şirketi tarafından önceden ödeme yapılmış bir tazminatta taraflar arasında uyuşmazlık olması durumunda tazminat hesap tarihinin esas alınmaması gerektiği benimsenmiştir. Bu durumda, sigorta şirketi tazminat hesabını 2020 yılında yaparak, kısmi bir ödemeyi 2020 yılı içinde yapmış ise, bilirkişi hesabının yargılama aşamasında 2022 yılı içerisinde gerçekleşmiş olması halinde ilk hesap tarihinin 2020 yılı asgari ücret hesabına göre değil, Yargıtay içtihatları ile uyumlu olarak 2022 yılı (hesap ve muhtemel karar tarihindeki) asgari ücreti esas alınarak yapılması gerekecektir. Yine eskiden olduğu gibi faiz sürücü/malik yönünden kaza tarihinden, sigorta şirketinin temerrüdünden itibaren başlayamaya devam edecektir.
Desteklik açısından, anne ve baba tazminatı yönünden %10 yetiştirme gideri düşülmesi gerektiği yolundaki madde hükmünün de yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
SÜREKLİ SAKATLIK
Sürekli sakat kalan kişi kaza tarihi itibarıyla pasif dönemde çalışmaya devam ediyorsa, 2 yıl sonra otomatik olarak tekrar emekli kabul edilerek asgari ücret hesaplamasına geçilmesi görüşünün yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Değer kaybı yönünden ise; araçta meydana gelen maddi hasarın, aracın rayiç bedelinin %2’sinin altında kalması halinde değer kaybı tazminatı araçta meydana gelen maddi hasar tutarını aşamaz hükmünün yürütmesi durdurulmuştur. (hukukihaber.net)
—-
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2020/5413
DAVACI VE YÜRÜTMENİN
DURDURULMASINI İSTEYEN : Yusuf Güder
VEKİLİ : Av. Yusuf Soner KAYVAR
(Elektronik tebligat adresi bulunmaktadır.)
DAVALI : Hazine ve Maliye Bakanlığı /ANKARA
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri Nadire ÜNSAL – (Aynı adreste)
İSTEMİN ÖZETİ : Dava; 20/03/2020 tarihli ve 31074 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar başlıklı Tebliğ’in;
“3. Araçta meydana gelen maddi hasarın, aracın rayiç bedelinin %2’sinin altında kalması halinde değer kaybı tazminatı araçta meydana gelen maddi hasar tutarını aşamaz.”– 6. maddesi ile Genel Şartlar’ın “Ek:1 Değer Kaybı Hesaplaması” başlıklı kısmına eklenen 3. maddede yer alan düzenlemesinin;
“Ek2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” – 7. maddesi ile değişikbaşlıklı kısmında yer alan;
Vefat eden kişinin gelirinin belirlenmesine ilişkin esasları düzenleyen 5. maddesinin “a. Aktif dönemde” ibaresinden sonra gelmekte olan,”. Kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli (SGK Hizmet Dökümü, Bordro, Gelir Vergi Beyannamesi) gelir beyanı yok ya da gelir beyanı net asgari ücretten düşük ise net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılır…iii. Vefat eden kişinin kira, hisse (temettü, kâr payı), faiz gibi gelirleri dikkate alınmaz…vi. Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerin trafik kazalarına bağlı olarak vefat etmesi durumunda vergilendirilmiş geliri ispatlayan resmî bir belgenin sunulamaması halinde hesaplanacak tazminatta Türkiye Cumhuriyeti’nde geçerli net asgari ücret esas alınır.” bentlerinin tamamının, (iv) bendinin ise, “İşyeri veya iş sahiplerinin ya da ortaklarının vefat etmesi durumunda, kendi işyerlerinde gerçekleştiremedikleri çalışmanın yerine getirilmesi için katlanacakları emsal maliyet, destekten yoksun kalma tazminatında kullanılacak gelir adına emsal ücret olarak kullanılır. Bu hal dışındaki durumlarda emsal ücret kullanılmaz.” düzenlemesini içeren birinci ve ikinci cümlesinin;
Destek süresi ile aktif ve pasif dönem sürelerine ilişkin esasları düzenleyen 7. maddesinin (c) bendinde yer alan “Vefat edenin 18 yaşın altında olması durumunda aktif dönem başlangıcına kadar geçen dönem için yetiştirme gideri hesaplanır. Yetiştirme gideri, ailenin net geliri ile hesaplanır. Hesaplanan tutarın %10’u yetiştirme gideri olarak esas alınır ve hayatta olan ebeveynler için eşit şekilde bölünür.” düzenlemesinin ikinci ve üçüncü cümlesinin;
Hesap yönteminde uygulanacak esasları düzenleyen 9. maddesinin (a) bendinde yer alan “İşlemiş dönem hesabı, gelir beyanı yok ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (i) bendi gereğince ilgili dönemlerin asgari ücretleri üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince hesaplanan ilgili dönemlerin gelirleri üzerinden iskontoya tabi tutulmadan ve hesap tarihine güncellenmeden hesaplanır.” düzenlemesi ile (b) fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “İşleyecek dönem hesabı gelir beyanı yok ise hesap tarihindeki net asgari ücret üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5. maddesinin (a) fıkrasının
(ii) bendi gereğince belirlenen hesap tarihindeki güncel net gelir üzerinden…” ifadesinin;
12. maddesinde yer alan “İbraname olsun ya da olmasın sigorta şirketi tarafından önceden ödeme yapılmış bir tazminatta uyuşmazlık olması durumunda tazminat ödeme tarihi hesap tarihi kabul edilerek (ödeme tarihindeki ücretler ve ödemeye esas kriterler dikkate alınarak) tazminat hesabı yapılır ve hesaplanan tazminat ile yapılan ödeme tutarı karşılaştırılır. Hak sahibi lehine fark çıkması durumunda bu fark ödenir.” düzenlemesinin;
– 8. maddesi ile değişik “Ek-3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısmının;
3. maddesinde yer alan “Hesaplamalarda TRH 2010 hayat tablosu kullanılır. Tablonun belirli periyotlarda güncellenmesi halinde kaza tarihi itibarıyla güncel versiyon kullanılır.” kuralı ile 4. maddesinde yer alan “Hesaplamalarda iskonto oranı (teknik faiz), %1,8 olarak dikkate alınır. Teknik faiz, gerekli görülen hallerde Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından güncellenir.” düzenlemesinin,
Sürekli sakat kalan kişinin gelirinin belirlenmesine ilişkin esasları düzenleyen 5.
maddesinin “a. Aktif dönemde” ibaresinden sonra gelmekte olan, “i. Kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli (SGK Hizmet Dökümü, Bordro, Gelir Vergi Beyannamesi) gelir beyanı yok ya da gelir beyanı net asgari ücretten düşük ise kaza tarihindeki net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılır. ii. Kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli gelir beyanı var ise beyan edilen net gelir üzerinden hesaplama yapılır. Beyan edilen net gelir ilgili dönemin net asgari ücretinden fazla ise işlemiş ve işleyecek dönem hesaplamalarında kullanılmak üzere “Net Gelir/Net Asgari Ücret” oranı tespit edilir. iii. Sürekli sakat kalan kişinin kira, hisse (temettü, kâr payı), faiz gibi gelirleri dikkate alınmaz. vi. Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerin trafik kazalarına bağlı olarak sürekli sakat kalması durumunda vergilendirilmiş geliri ispatlayan resmî bir belgenin sunulamaması halinde hesaplanacak tazminatta Türkiye Cumhuriyeti’nde geçerli net asgari ücret esas alınır.” bentlerinin tamamının, (iv) bendinin ise, “İşyeri veya iş sahiplerinin ya da ortaklarının sürekli sakat kalması durumunda kendi işletmelerinde gerçekleştiremedikleri çalışmanın yerine getirilmesi için katlanacakları emsal maliyet, sürekli sakatlık tazminatında kullanılacak gelir adına emsal ücret olarak kullanılır. Bu hal dışındaki durumlarda emsal ücret kullanılmaz.” şeklindeki birinci ve ikinci cümlesinin;
Aktif ve pasif dönem sürelerinin belirlenmesine ilişkin esasları içeren 7. maddesinin “a. Sürekli sakat kalan kişinin aktif yaşamı 18 yaşında başlar ve 1/1/1990 tarihi öncesi doğumlular için 60 yaşında, 1/1/1990 tarihi ve sonrası doğumlular için 65 yaşında biter. 18 ile 60/65 yaş arası dönemde aktif dönem hesabı, 18 yaş öncesi ve 60/65 yaş sonrasında pasif dönem hesabı yapılır. Sürekli sakat kalan kişi kaza tarihi itibarıyla pasif dönemde çalışmaya devam ediyorsa iki yıl daha aktif dönem hesabı yapılır, iki yıl sonrasında pasif dönem hesabına geçilir. Özel kanunlarla çalışma süreleri ayrıca belirlenen mesleklere ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesinde yer alan üçüncü cümlenin,
Hesap yönteminde uygulanacak esasları düzenleyen 8. maddesinin “a. İşlemiş dönem hesabı, gelir beyanı yok ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (i) bendi gereğince ilgili dönemlerin net asgari ücretleri üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince hesaplanan ilgili dönemlerin gelirleri üzerinden iskontoya tabi tutulmadan ve hesap tarihine güncellenmeden hesaplanır. (b) İşleyecek dönem hesabı, gelir beyanı yok ise hesap tarihindeki net asgari ücret üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince belirlenen hesap tarihindeki güncel net gelir üzerinden “Dönem Başı Ödemeli Dönemsel Hayat Anüitesi” (äx:n) ile hesaplanır. x sürekli sakat kalanın hesap tarihindeki yaşını, n ise sürekli sakat kalan kişinin hesap tarihindeki beklenen yaşam süresini temsil eder.” düzenlemesi ile (c) fıkrasının (i) bendinde yer alan “kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmi belgeli gelir beyanı var ise beyan edilen net” ifadesinin ve (ii) bendinde yer alan “Kaza tarihi itibarıyla çalışmadığı biliniyorsa pasif dönem hesabı yapılır.” düzenlemesinin,
9. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “Sürekli sakatlık oranı, 20/2/2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan sağlık kurulu raporu dikkate alınarak belirlenir.” düzenlemesinin,
12. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “İbraname olsun ya da olmasın sigorta şirketi tarafından önceden ödeme yapılmış bir tazminatta uyuşmazlık olması durumunda tazminat ödeme tarihi hesap tarihi olarak kabul edilerek (ödeme tarihindeki ücretler ve ödemeye esas kriterler dikkate alınarak) tazminat hesabı yapılır…” şeklindeki ifadenin;
– 9. maddesi ile değişik “Ek-6 Tazminat Ödemelerinde İstenilecek Belgeler” başlıklı kısmının “Bedeni Zararlar” başlıklı 2. fıkrasının (A) bendinde yer alan “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan” ifadesinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.
DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu düzenlemelerin, Karayolları Trafik Kanunu’nda yer alan tazminatın daraltılması ve azaltılmasının üçüncü kişilere yönelik olarak gerçekleştirilemeyeceği ilkesine aykırı olduğu, Borçlar Kanunu kapsamında sürücü/araç malikinin haksız fiilden kaynaklı zararı tam tazmin sorumluluğunun sigortacı yönünden farklı hesaplama yöntemleri ve içerikler belirlenerek sınırlandırıldığı, destekten yoksun kalma hesabında ve sürekli sakatlık tazminatında bireyin özellikleri esas alınarak sorumluluğun tam karşılanması saikinden uzaklaşıldığı, PMF yaşam tablosu ile TRH yaşam tablosu arasında üçüncü şahıslar aleyhine açık farklılıkların oluştuğu, dava konusu düzenlemelerin üst hukuk normlarına, zorunlu mali sorumluluk sigortasının kamusal yönüne, sorumluluk ilke ve prensiplerine, Yargıtay içtihatlarına, gerçek zarar ilkesinin sorumluluk hukuku kapsamındaki çerçevesine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI : Usule yönelik olarak, davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği, davacının işbu davayı açmakta somut ve güncel bir menfaati bulunmadığından davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği; esasa yönelik olarak ise, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun verdiği açık yetkiye istinaden yürürlüğe konulan Genel Şartlar ile zorunlu mali sorumluluk sigortasında hak sahipliğinin standardize edilmesinin amaçlandığı, dava konusu Genel Şartlar’da Kanun’la tesis edilen “aynı şekilde uygulanma zorunluluğu” yerine getirilerek zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında yapılacak ödemeler hakkında genel kuralların belirlendiği, öte yandan Genel Şartlar’da yer verilen genel kuralların sigortacılıkla ilgili düzenleme içeren mevzuatta yer alan hesaplama ilkeleri, mahsup edilecek ve edilmeyecek hususlara ilişkin özel hükümler ve benzeri diğer düzenlemelerin uygulanmasını ortadan kaldırmayıp kanunlarda açıkça düzenlenmeyen hususlarda uygulama birliğinin sağlanmasının amaçladığı; Genel Şartlar’ın Ek:2 ve Ek:3 kısmında yer alan düzenlemelerle yüksek mahkeme kararlarıyla kabul edilen ve uygulaması yerleşmiş aktüeryal hesaplama esaslarının yazılı hale getirilmiş olduğu, bu hususlara Genel Şartlar’da yer verilmesinin sigorta şirketleri tarafından tazminat hesaplamalarının gerektiği şekilde yapılmasını ve bu şekilde hak sahipleri arasında ortaya çıkan farklı hesaplamalardan kaynaklanan adaletsizliği ortadan kaldırılmasını, benzer durumdakiler arasında adalete aykırı uygulamalara engel olunmasının amaçlandığı, dava konusu TRH 2010 mortalite tablosu ile %1,8 teknik faiz uygulaması Genel Şartların 2015 yılındaki ilk halinde de bulunduğu ve gerek mahkemeler gerekse sigorta tahkim komisyonu nezdinde görülen tüm uyuşmalıklarda uygulandığı, TRH 2010 tablosunun hem Ülkemizin demografik yapısını doğrudan yansıttığı hem de dava dilekçesinde uygulanması gerektiği savunulan PMF tablosu ile kıyaslandığında muhtemel yaşam süresini daha uzun belirlemesi nedeniyle sigortalının lehine olduğu, teknik faiz şartının ise gerçek zararın tazmini ilkesine uygun bir düzenleme olduğu, ücret tespiti hakkındaki düzenlemelerde ise gerçek zararın tespiti amaçlandığı gibi hukuki ve meşru verilerin dayanak alınması gerekliliğine de uygun olduğu, dava dilekçesinde yer alan brüt asgari ücret üzerinden tam ödeme yapılması gerektiğine dair iddianın hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığı; maluliyet oranı tespitinde esas alınacak Yönetmelik hakkındaki düzenlemenin ise, 2020 yılında yapılan değişiklikle getirilmiş bir uygulama olmadığı, 30/03/2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere
Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik”in 20/02/2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” ile yürürlükten kaldırılması üzerine yürürlükten kalkan yönetmelik yerine yenisinin zikredilmesi sonucu oluşan değişikliğin yeni hüküm getirmediği, dava konusu düzenlemelerin üst hukuk normlarına ve bu normlar ile belirlenen ilkelere uygun olduğu belirtilerek davanın ve davacının yürütmenin durdurulması isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ BURCU ALTMIŞDÖRTOĞLU’NUN DÜŞÜNCESİ: İstemin kısmen kabulü, kısmen reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY:
Davaya konu olan ve 20/03/2020 tarihli ve 31074 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar başlıklı Tebliğ’in 6. maddesi ile Genel Şartlar’ın “Ek:1 Değer Kaybı Hesaplaması”, 7. maddesi ile “Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması”,
8. maddesi ile “Ek:3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması”, 9. maddesi ile de “Ek-6 Tazminat Ödemelerinde İstenilecek Belgeler” başlıklı kısımlarının son halinin yürürlüğe girdiği görülmektedir.
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, idari işlemin uygulanması hâlinde giderilmesi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi halinde yürütmenin durdurulmasına karar verileceği kuralı yer almıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemektir.” hükmüne yer verilmiş; “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde “Araç sahibi: Araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir.” şeklinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Dava tarihindeki haliyle 2918 sayılı Kanun’un “Hukuki Sorumluluk ve Sigorta” başlıklı “Sekizinci Kısmı”nda yer alan konuyla ilgili düzenlemelere bakıldığında;
“İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu” başlıklı 85. maddesinin 1. fıkrasında; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”
“İşletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin, sorumluluktan kurtulması veya sorumluluğun azaltılması” başlıklı 86. maddesinde; “İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir.”
“Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 90. maddesinde; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.”
“Mali sorumluluk sigortası yaptırma zorunluluğu” başlıklı 91. maddesinin 1. fıkrasında “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.”
“Zorunlu mali sorumluluk sigortası dışında kalan hususlar” başlıklı 92. maddesinde; “Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar. a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f) Manevi tazminata ilişkin talepler. g) (Ek:14/4/2016-6704/4 md.) Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri, h) (Ek:14/4/2016-6704/4 md.) İlgililerin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan tazminat talepleri, i) (Ek:14/4/2016-6704/4 md.) Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.”
“En az sigorta tutarları” başlıklı 93. maddesinin birinci fıkrasında; “Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları, teminat tutarları ile tarife ve talimatları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilir ve Resmi Gazetede yayımlanır.”
“Tazminatın azaltılması veya kaldırılması sonucunu doğuran haller” başlıklı 95. maddesinde; “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez. Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene başvurabilir.”
“Tazminat ve giderlerin ödenmesi” başlıklı 99. maddesinde; “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar. Ödemeyi yapan sigortacı, ödenen miktarın sorumluluk oranlarında paylaşılmasını diğer sigortacılardan yazılı olarak talep eder. Diğer sigortacılar talep tarihinden itibaren sekiz iş günü içinde kendilerine düşen miktarı talepte bulunana öder. Bu madde hükmüne uymayan sigortacılar, 108000000 lira hafif para cezası ile cezalandırılırlar.”
“Sigorta sözleşmesi yapmaya yetkili sigorta şirketleri ve sigorta yapma zorunluluğu” başlıklı 101. maddesinde; “Bu Kanunda öngörülen zorunlu mali sorumluluk sigortası Türkiye’de kaza sigortası dalında çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri tarafından yapılır. Bu sigorta şirketleri zorunlu mali sorumluluk sigortasını yapmakla yükümlüdürler. Bu madde hükmüne uymayan sigorta şirketleri, 108000000 lira hafif para cezası ile cezalandırılırlar.”
“Motorlu araç römorkları” başlıklı 102. maddesinde; “Bir römorkun veya yarı römorkun veya çekilen bir aracın sebep olduğu zarardan dolayı, çekicinin işleteni, motorlu aracı işletenin sorumluluğuna ilişkin hükümlere göre sorumlu tutulur. Çekilen araçla ilgili olarak sorumluluk genel hükümlere tabidir. Çekicinin sorumluluk sigortası, çekiciyi işletenin, römorkun sebep olduğu zarardan dolayı sorumluluğunu da kapsar. İnsan taşımada kullanılan römorklar, römork için ek bir sorumluluk sigortası yaptırılarak tüm katarın en az zorunlu mali sorumluluk sigortası tutarlarının kapsamına girmesi sağlanmadıkça, trafiğe çıkarılamaz.”
“Motorsuz taşıtlar ve motorlu bisiklet” başlıklı 103. maddesinde; “Motorsuz taşıtlar ile motorlu bisiklet sürücülerinin hukuki sorumluluğu genel hükümlere tabidir.”
“Motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunanlar” başlıklı 104. maddesinde; “Motorlu araçlarla ilgili mesleki faaliyette bulunan teşebbüslerin sahibi, gözetim, onarım, bakım, alım – satım, araçta değişiklik yapılması amacı ile veya benzeri bir amaçla kendisine bırakılan bir motorlu aracın sebep olduğu zararlardan dolayı; işleten gibi sorumlu tutulur. Aracın işleteni ve araç için zorunlu mali sorumluluk sigortası yapan sigortacısı bu zararlardan sorumlu değildir.
Yukarıda yazılı teşebbüs sahipleri kendilerine bırakılan motorlu araçların tümünü kapsamak üzere esasları Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlıkça tespit edilecek bir zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptırmaya ve denetimlerde bu sigortanın yapıldığını belgelemeye mecburdurlar.
İşletenin sorumluluk sigortasına ilişkin hükümler, burada da uygulanır.
Motorlu araçları mesleki veya ticari amaçlar için elinde bulunduran teşebbüs sahipleri bu araçların yönetmelikte gösterilecek biçimde bir defterini tutmakla yükümlüdürler.
Bu madde hükümlerine uymayan teşebbüs sahipleri, 108000000 lira hafif para cezası
ile cezalandırılırlar.
İkinci fıkrada sözü edilen sigortayı yaptırmayan teşebbüs sahiplerinin bu işyerleri, mahallin en büyük mülki amirince 15 güne kadar faaliyetten men edilir.”
“Çalınan veya gasbedilen araçlarda sorumluluk” başlıklı 107. maddesinde; “Bir motorlu aracı çalan veya gasbeden kimse işleten gibi sorumlu tutulur. Aracın çalınmış veya gasbedilmiş olduğunu bilen veya gereken özen gösterildiği takdirde öğrenebilecek durumda olan aracın sürücüsü de onunla birlikte müteselsilen sorumludur. İşleten, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden birinin, aracın çalınmasında veya gasbedilmesinde kusurlu olmadığını ispat ederse, sorumlu tutulamaz. İşleten, sorumlu olduğu durumlarda diğer sorumlulara rücu edebilir.
Aracın çalındığını veya gasbedildiğini bilerek binen yolculara karşı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.”
“Sorumluluğa ilişkin anlaşmalar” başlıklı 111. maddesinde ise; “Bu Kanunla öngörülen hukuki sorumluluğu kaldıran veya daraltan anlaşmalar geçersizdir. Tazminat miktarlarına ilişkin olup da, yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten başlayarak iki yıl içinde iptal edilebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrasında ise; “Sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir. Ancak, sigorta sözleşmelerinde işin özelliğine uygun olarak özel şartlar tesis edilebilir. Bu hususlar, sigorta sözleşmesi üzerinde ve özel şartlar başlığı altında herhangi bir yanılgıya neden olmayacak şekilde açık olarak belirtilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Ülkemiz tarafından 26/06/1974 tarihinde imzalanan ve 04/11/1999 tarihli ve 4477 sayılı
Kanun ile onaylanması uygun bulunan Motorlu Taşıtlar Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 1. maddesinin birinci fıkrasında, akit tarafların motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarar gören kişilerin tazminat taleplerinin kurulacak zorunlu sigorta sistemi vasıtasıyla teminat altına alınmasına ilişkin yükümlülükleri düzenlenmiş, Sözleşme’nin 10. maddesinin birinci fıkrasında motorlu taşıtın sigorta ettirilmesinden sorumlu kişilerin tespit edilmesi gerektiği ve Sözleşme’ye Ek Hükümler’in 3. maddesinin birinci fıkrasında da sigortanın, sigorta edilmiş taşıtın sahibinin, zilyedinin ve sürücüsünün malî sorumluluğunu teminat altına alması gerektiği kurala bağlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Usul Yönünden:
Davalı idarenin usule yönelik itirazları yerinde görülmemiştir.
Esas Yönünden :
Dava konusu Tebliğ’in 9. maddesi ile değişik “Ek-6 Tazminat Ödemelerinde İstenilecek Belgeler” başlıklı kısmının “Bedeni Zararlar” başlıklı 2. fıkrasının (A) bendinde yer alan “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan” ifadesine yönelik talebin incelenmesi:
Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden; anılan ifadenin yürütmesinin durdurulmasına karar verilebilmesi için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinde öngörülen koşulların birlikte gerçekleşmediği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması isteminin bu kısım yönünden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar’a ilişkin Tebliğ’in dava konusu diğer maddeleri yönünden;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait olması ve bu yetkinin devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Bu hükme yer veren Anayasa’nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama yetkisinin parlamentoya ait olması “demokrasi rejimini benimseyen siyasi rejimlerde kaçınılmaz bir durum” olarak nitelendirilmiştir.
Yürütmenin türevselliği ilkesi gereğince, yürütme organının bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama organınca yetkilendirilmesi gerekmektedir. Kural olarak, kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte, Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturabilmektedir. Bu nedenle, Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir. Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz. (Anayasa Mahkemesi’nin 02/05/2018 tarihli ve E:2017/143, K:2018/40 sayılı kararı; 28/12/2017 tarihli ve E:2016/150, K:2017/179 sayılı kararı; 29/11/2017 tarihli ve E:2017/51, K:2017/163 sayılı kararı)
Anayasa’nın “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmının “Genel Hükümler” başlıklı birinci bölümünde yer alan 12. maddesinde; “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.” hükmüne, 13. maddesinde; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa’nın ikinci kısmının “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde yer alan 17. maddesinde ise, “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Kişinin yaşama hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklarındandır. Anayasa’nın anılan maddesi kişinin yaşama hakkı ile maddi ve manevi varlığını, olası müdahalelere karşı güvence altına almaktadır. Bu çerçevede devletin, kişinin yaşama hakkı ile maddi ve manevi varlığına yönelen müdahaleleri önleme, önlenememiş olan müdahalelere yönelik olarak da bu müdahalelerden doğan zararların etkili bir şekilde karşılanmasını sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır.
Yine Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” bölümünde yer alan 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasal anlamda mülkiyet hakkı ekonomik değer ifade eden ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır. Belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti de Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Bu kapsamda meşru beklenti; makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir (Mehmet Şentürk [GK], B.
No: 2014/13478, 25/7/2017, § 41).
Anayasa’nın ikinci kısmının “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48. maddesinde ise; “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir.
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni
içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda, diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve bu hak Anayasa tarafından teminat altına alınmıştır. Sözleşme özgürlüğü; sözleşme yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma, sözleşmenin tabi olacağı şekli belirleme ve nihayet sözleşme yapmama özgürlüğünü de kapsar.
Anayasa’nın anılan hükümleri uyarınca mülkiyet hakkına ve sözleşme özgürlüğüne yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Anayasa Mahkemesi’nce sıkça vurgulandığı üzere temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte düzenlemeler olması gerekmektedir.
2918 sayılı Kanun’un “İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu” başlıklı 85. maddesi uyarınca motorlu araç işleten ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, motorlu aracın işletilmesi sebebiyle meydana gelen destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve eşya zararını tazmin ile yükümlü kılınmıştır. Ancak bu zararların tazmin edilebilmesi, işletenin ekonomik gücüne bağlı olduğundan bu durumun hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açabileceğini öngören kanun koyucu, Motorlu Taşıtlar Zorunlu Malî Sorumluluk Sigortasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin de gereği olarak zorunlu malî sorumluluk sigortası yaptırma yükümlülüğünü düzenlemiştir.
Bu kapsamda, 2918 sayılı Kanun’un 91. maddesinin birinci fıkrasında karayolunda motorlu araç işletenlerin, bu Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasındaki sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunlu kılınmış, Kanun’un 101. maddesinin birinci fıkrasında ise zorunlu mali sorumluluk sigortasının Türkiye’de kaza sigortası dalında çalışmaya yetkili olan sigorta şirketleri tarafından yapılacağı ve bu sigorta şirketlerinin anılan sigortayı yapmakla yükümlü oldukları belirtilmiştir.
Bu haliyle zorunlu mali sorumluluk sigortasının tarafları motorlu araç işleten ile Türkiye’de kaza sigortası dalında çalışmaya yetkili sigorta şirketidir ve sözleşmenin konusu, karayolunda motorlu araç işletenin, motorlu aracın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu araç işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar verilmesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Bu sorumluluk sigortası ile motorlu araç işletilmesi nedeniyle zarar gören üçüncü kişinin sigorta kapsamındaki tazminat alacakları teminat altına alınmakla birlikte zarardan sorumlu olan motorlu araç işletenin (sigortalının) kaza riskine karşı ekonomik bakımdan menfaati (malvarlığı) de korunmaktadır.
5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesinde yer alan sigorta sözleşmelerinin ana muhtevasının Müsteşarlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenleneceğine yönelik hükümle ulaşılmak istenen amaç ise madde gerekçesinde, sigorta mevzuatının teknik ve ayrıntılı bilgiler gerektirmesi nedeniyle sigortalı olmak isteyenlerin, sigortanın kapsamına ve ilgili diğer hükümlerine ilişkin doğru ve yeterli bilgiye sahip olarak sözleşme yapmasının sağlanması ve böylelikle sigortalının korunması olarak açıklanmıştır.
2918 sayılı Kanun’un 93. maddesinin birinci fıkrasında zorunlu mali sorumluluk sigortasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüş ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nı düzenleme görev ve yetkisi Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığa verilmiş ve Genel Şartlar’ın Resmî Gazete’de yayımlanacağı kurala bağlanmıştır. Bahsi geçen Müsteşarlık; 10/07/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde teşkilatlandırılmıştır.
12/08/2003 tarihli ve 25197 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nda genel itibariyle tazminatın hesaplanması ve kapsamına ilişkin bir hüküm bulunmamakta iken Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından 14/05/2015 tarihli ve 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 15/08/2003 yürürlük tarihli Genel Şartlar’ı yürürlükten kaldıran Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nda (Genel Şartlar) sigorta şirketinin tazminat sorumluluğunun hesaplanmasını düzenleyen kurallara da yer verilmiş, Ek:1’de değer kaybının hesaplanmasına, Ek:2’de destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasına ve Ek:3’te sürekli sakatlık tazminatının hesaplamasına ilişkin kurallar düzenlenmiştir.
Genel Şartlar’ın yürürlüğe girdiği 01/06/2015 tarihindeki haliyle 2918 sayılı Kanun’un “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 90. maddesinde; “Maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilerek zorunlu mali sorumluluk kapsamında sigorta şirketi tarafından ödenecek tazminatların kapsamının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre belirleneceği hükme bağlanmış, dolayısıyla anılan madde metninin yürürlükte olduğu dönemde, motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarar meydana gelmesi hâlinde hem motorlu aracı işletenin hem de zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesi gereğince bu zarardan dolayı sorumlu olan sigorta şirketinin tazminat borçlarının kapsamı 6098 sayılı Kanun’un haksız fiilden doğan sorumluluğu düzenleyen ve gerçek zararın tazminini öngören hükümlerine göre belirlenmiştir.
2918 sayılı Kanun’un 90. maddesi, 26/04/2016 tarihli ve 29695 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklinde değiştirilmiş; bu değişiklikle motorlu araç işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamının öncelikle Karayolları Trafik Kanunu ve bu Kanuna uygun olarak düzenlenen genel şartlara göre belirlenmesi öngörülmüştür.
20/03/2020 tarihli ve 31074 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel
Şartlar başlıklı Tebliğ’in dava konusu kısımları incelendiğinde; Genel Şartlar’ın “Ek:1 Değer Kaybı Hesaplaması” başlıklı kısmına eklenen 3. madde hükmü ile araçta meydana gelen maddi hasarın, aracın rayiç bedelinin %2’sinin altında kalması halinde değer kaybı tazminatının araçta meydana gelen maddi hasar tutarı ile sınırlandırıldığı, “Ek-2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” kısmında hesap yönteminde uygulanacak esasların, vefat eden kişinin aktif dönem geliri ile 18 yaşın altında olması halinde yetiştirme giderinin tespitine, sigorta şirketi tarafından önceden ödeme yapılmış bir tazminatla ilgili olarak uyuşmazlık çıkması durumunda bakiye tazminat tutarının hesaplanmasına ilişkin esasların; 8. maddesi ile değişik “Ek-3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısmında ise hesaplamada kullanılacak yaşam tablosu ile iskonto oranı (teknik faiz), sürekli sakat kalan kişinin aktif dönem geliri, aktif ve pasif dönem sürelerinin belirlenerek hesap yönteminde uygulanacak esasların düzenlendiği görülmektedir.
Bu haliyle, Tebliğ’in dava konusu kısımlarında, sigorta şirketinin tazminat borcunun kapsamının belirlendiği, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamında ödenecek tazminatların hesaplanmasına yönelik temel ilke ve kuralların saptandığı; sözleşmenin içeriğine yönelik bu belirlemenin Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğünü sınırlandırdığı, sözleşme özgürlüğüne sınırlama getiren düzenlemelerin ise öncelikle Kanun’la yapılması gerektiği, 2918 sayılı Kanun’da ise sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan borcunun kapsamının tespitine yönelik temel çerçeve ve ilkelerin belirlenmediği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte; Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli ve 31269 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 17/07/2020 tarihli ve E:2019/40, K:2020/40 sayılı kararında da belirtildiği üzere, “zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenlemelerin sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişiler arasındaki menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan birisi aleyhine ölçüsüzlük teşkil edecek şekilde yürütmeye takdir yetkisi tanıması; üçüncü kişinin yaşam hakkı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile mülkiyet hakkı yönünden olduğu kadar işletenin ve sigorta şirketinin mülkiyet hakkı yönünden de pozitif yükümlülüklerle bağdaşmayabileceği”nden, sigorta şirketinin tazminat borcunun kapsamının belirlenmesi hususu, akdedilmesi yasal olarak zorunlu olan sözleşmenin taraflarının ve zarar gören üçüncü kişilerin Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken menfaatlerini ilgilendirmesi nedeniyle de belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir yasal düzenlemeyi gerektirmektedir.
Bu durumda, öncelikle Kanun’la düzenlenmesi gereken bir hususta ilk elden davalı idarece düzenleme yapılmasında hukuka uyarlık bulunmamakta olup Genel Şartlar’ın değer kaybı tazminatı, destekten yoksun kalma tazminatı ile sürekli sakatlık tazminatının kapsam ve mahiyetleri ile hesaplama yöntemini düzenleyen “Ek:1 Değer Kaybı Hesaplaması”, “Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” ve “Ek:3 Sürekli Sakatlık Tazminatı
Hesaplaması”nın davaya konu kısımlarının uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğacağı kanaatine varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle,
1-Dava konusu Tebliğ’in 9. maddesi ile değişik “Ek-6 Tazminat Ödemelerinde İstenilecek Belgeler” başlıklı kısmının “Bedeni Zararlar” başlıklı 2. fıkrasının (A) bendinde yer alan “Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan” ifadesi yönünden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmediği anlaşıldığından yürütmenin durdurulması isteminin reddine,
2-20/03/2020 tarihli ve 31074 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu
Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar başlıklı Tebliğ’in 6. maddesi ile Genel Şartlar’ın “Ek:1 Değer Kaybı Hesaplaması” başlıklı kısmına eklenen 3. madde; 7. maddesi ile değişik “Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısmının 5. maddesinin (a) fıkrasının (i), (iii), (vi) bentleri, (iv) bendinin birinci ve ikinci cümlesi, 7. maddesinin (c) fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlesi, 9. maddesinin (a) fıkrası ve (b) fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “İşleyecek dönem hesabı gelir beyanı yok ise hesap tarihindeki net asgari ücret üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5. maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince belirlenen hesap tarihindeki güncel net gelir üzerinden…” ifadesi, 12. maddesi; 8. maddesi ile değişik “Ek-3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması” başlıklı kısmının 3. ve 4. maddesi, 5. maddesinin (a) fıkrasının (i), (ii), (iii), (vi) bentleri ile (iv) bendinin birinci ve ikinci cümlesi, 7. maddesinin (a) fıkrasının üçüncü cümlesi, 8. maddesinin (a) ve (b) fıkrası, (c) fıkrasının (i) bendinde yer alan “kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmi belgeli gelir beyanı var ise beyan edilen net” ifadesi ile (ii) bendi, 9. maddesinin birinci cümlesi, 12. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “İbraname olsun ya da olmasın sigorta şirketi tarafından önceden ödeme yapılmış bir tazminatta uyuşmazlık olması durumunda tazminat ödeme tarihi hesap tarihi olarak kabul edilerek (ödeme tarihindeki ücretler ve ödemeye esas kriterler dikkate alınarak) tazminat hesabı yapılır” ifadesi yönünden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen koşulların birlikte gerçekleştiği anlaşıldığından yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne,
3-Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 7 (yedi) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulu’na itiraz yolu açık olmak üzere,
26/01/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan
Üye
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2020/5413
YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERİLEN HÜKÜMLER
DAVACI VE YÜRÜTMENİN
DURDURULMASINI İSTEYEN : Yusuf Güder
VEKİLİ : Av. Yusuf Soner KAYVAR
(Elektronik tebligat adresi bulunmaktadır.)
DAVALI : Hazine ve Maliye Bakanlığı /ANKARA
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri Nadire ÜNSAL – (Aynı adreste)
MADDE 6 – Aynı Genel Şartların ekinde yer alan Ek: 1’in “1.Formül” başlıklı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve “2. Teminat Dışında Kalan Haller” başlıklı maddesine aşağıdaki 7 ve 8 numaralı fıkra eklenmiş, “2. Teminat
Dışında Kalan Haller” başlıklı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 3 üncü madde eklenmiş ve sonraki madde buna göre teselsül ettirilmiştir.
MADDE 7 – Aynı Genel Şartların ekinde yer alan Ek: 2 aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Ek:2 Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Hesaplaması
1. Destekten yoksun kalma tazminatı, bu Genel Şartlar uyarınca belirlenen ilkeler dikkate alınarak destek ve destekten yoksun kalanların bireysel özelliklerine göre hesaplanır.
2. Tazminat, toplu para şeklinde ödenir.
3. Hesaplamalarda TRH 2010 hayat tablosu kullanılır. Tablonun belirli periyotlarda güncellenmesi halinde vefat tarihi itibarıyla güncel versiyon kullanılır.
4. Hesaplamalarda iskonto oranı (teknik faiz), %1,8 olarak dikkate alınır. Teknik faiz, gerekli görülen hallerde Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından güncellenir.
5. Vefat eden kiĢinin geliri, aĢağıdaki esaslar çerçevesinde belirlenir.
a. Aktif dönemde,
i. Kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli (SGK Hizmet Dökümü, Bordro, Gelir Vergi Beyannamesi) gelir beyanı yok ya da gelir beyanı net asgari ücretten düşük ise net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılır.
ii. Kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli gelir beyanı var ise beyan edilen net gelir üzerinden hesaplama yapılır. Beyan edilen net gelir, ilgili dönemin net asgari ücretinden fazla ise işlemiş ve işleyecek dönem hesaplamalarında kullanılmak üzere “Net Gelir/Net Asgari Ücret” oranı tespit edilir.
iii. Vefat eden kişinin kira, hisse (temettü, kâr payı), faiz gibi gelirleri dikkate alınmaz.
iv. İşyeri veya iş sahiplerinin ya da ortaklarının vefat etmesi durumunda, kendi işyerlerinde gerçekleştiremedikleri çalışmanın yerine getirilmesi için katlanacakları emsal maliyet, destekten yoksun kalma tazminatında kullanılacak gelir adına emsal ücret olarak kullanılır. Bu hal dışındaki durumlarda emsal ücret kullanılmaz. Emsal ücret, işyerinin veya iş sahibinin kaza anında bağlı olduğu meslek odasından alınır.
v. Vergilendirilmiş gelir beyanına ek olarak ikramiye, prim, giyim ve yakacak gibi aylık olmayan ancak belirli dönemlerde yapılması söz konusu olan düzenli ödemeler, aylık gelire tekabül edecek şekilde hesaplamada dikkate alınır. Bu ödemelerin düzenli gelir sayılabilmesi için kaza tarihinden önceki son bir yıl içinde bu ek gelirleri gösterir belgelerin beyan edilmesi gerekir.
vi.Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerin trafik kazalarına bağlı olarak vefat etmesi durumunda vergilendirilmiş geliri ispatlayan resmî bir belgenin sunulamaması halinde hesaplanacak tazminatta Türkiye Cumhuriyeti’nde geçerli net asgari ücret esas alınır.
7. Destek süresi ile aktif ve pasif dönem süreleri aşağıdaki esaslar çerçevesinde belirlenir.
a. Vefat eden kişinin aktif yaşamı 18 yaşında başlar 1/1/1990 tarihi öncesi doğumlular için 60 yaşında, 1/1/1990 tarihi ve sonrası doğumlular için 65 yaşında biter. 18 ile 60/65 yaş arası dönemde aktif dönem hesabı, 60/65 yaş sonrasında pasif dönem hesabı yapılır. Vefat eden kişi kaza tarihi itibarıyla pasif dönemde çalışmaya devam ediyorsa iki yıl daha aktif dönem hesabı yapılır, iki yıl sonrasında pasif dönem hesabına geçilir. Özel kanunlarla çalışma süreleri ayrıca belirlenen mesleklere ilişkin hükümler saklıdır.
b. Vefat eden kişinin 18 yaşın altında çalıştığı ve gelir elde ettiği biliniyorsa çalışmaya esas beyan edilen belgeye göre aktif dönem hesabı yapılır.
c. Vefat edenin 18 yaşın altında olması durumunda aktif dönem başlangıcına kadar geçen dönem için yetiştirme gideri hesaplanır. Yetiştirme gideri, ailenin net geliri ile hesaplanır. Hesaplanan tutarın %10’u yetiştirme gideri olarak esas alınır ve hayatta olan ebeveynler için eşit şekilde bölünür.
ç. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplamasında askerlik dönemi dikkate alınmaz.
d. Destekten yoksun kalan erkek çocuklar için 18 yaş, kız çocuklar için 22 yaş destek süresi sonu olarak dikkate alınır. Lisans ve lisansüstü eğitim düzeyinde bulunan destekten yoksun kalan kişiler için cinsiyet ayrımı yapılmadan 25 yaş, destek süresi sonu olarak dikkate alınır.
e. Vefat eden kişinin eşinin, işlemiş dönemde yeniden evlendiği biliniyorsa evlenme tarihine kadar geçen süre için tazminat hesaplanır.
f. 1/1/1990 tarihi öncesi doğumlular için 60 yaşın, 1/1/1990 tarihi ve sonrası doğumlular için 65 yaşın altında bulunan ve emekli olduğu bilinen kişiler için;
i. Kaza tarihi itibarıyla çalıştığı biliniyorsa ve kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli gelir beyanı var ise beyan edilen gelir üzerinden hesaplama yapılır. Hesapta aktif/pasif dönem ayrımında 60/65 yaş esas alınır.
ii. Kaza tarihi itibarıyla çalışmadığı biliniyorsa pasif dönem hesabı yapılır.
9. Hesap yönteminde aşağıdaki esaslar uygulanır.
a. İşlemiş dönem hesabı, gelir beyanı yok ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (i) bendi gereğince ilgili dönemlerin asgari ücretleri üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince hesaplanan ilgili dönemlerin gelirleri üzerinden iskontoya tabi tutulmadan ve hesap tarihine güncellenmeden hesaplanır.
b. İşleyecek dönem hesabı gelir beyanı yok ise hesap tarihindeki net asgari ücret üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince belirlenen hesap tarihindeki güncel net gelir üzerinden desteğin vefat tarihindeki beklenen yaşam süresi üst limit olmak üzere destekten yoksun kalanların hesap tarihindeki beklenen yaşam süreleri kapsamında ya da belirlenecek desteklik süresince “Dönem Başı Ödemeli Dönemsel Hayat Anüitesi” (äx:n) ile hesaplanır. x destekten yoksun kalanın hesap tarihindeki yaşını, n ise destekten yoksun kalanın hesap tarihindeki beklenen yaşam süresini ya da desteklik süresini temsil eder. n’nin belirlenmesinde eş/baba/anne açısından hesap tarihindeki beklenen yaşam süreleri dikkate alınırken, çocuklar açısından (özel bir durum olmadıkça) muhtemel desteklik süreleri dikkate alınır.
12. İbraname olsun ya da olmasın sigorta şirketi tarafından önceden ödeme yapılmış bir tazminatta uyuşmazlık olması durumunda tazminat ödeme tarihi hesap tarihi kabul edilerek (ödeme tarihindeki ücretler ve ödemeye esas kriterler dikkate alınarak) tazminat hesabı yapılır ve hesaplanan tazminat ile yapılan ödeme tutarı karşılaştırılır. Hak sahibi lehine fark çıkması durumunda bu fark ödenir.
MADDE 8 – Aynı Genel Şartların ekinde yer alan Ek: 3 aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Ek:3 Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplaması
1. Sürekli sakatlık tazminatı, bu Genel Şartlar uyarınca belirlenen ilkeler dikkate alınarak zarar gören kişinin bireysel özelliklerine göre ve varsa geçici iş göremezlik süresinin bittiği tarihten itibaren hesaplanır.
2. Tazminat, toplu para şeklinde ödenir.
3. Hesaplamalarda TRH 2010 hayat tablosu kullanılır. Tablonun belirli periyotlarda güncellenmesi halinde kaza tarihi itibarıyla güncel versiyon kullanılır.
4. Hesaplamalarda iskonto oranı (teknik faiz), %1,8 olarak dikkate alınır. Teknik faiz, gerekli görülen hallerde Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından güncellenir.
5. Sürekli sakat kalan kişinin geliri aşağıdaki esaslar çerçevesinde belirlenir.
a. Aktif dönemde,
i. Kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli (SGK Hizmet Dökümü, Bordro, Gelir Vergi Beyannamesi) gelir beyanı yok ya da gelir beyanı net asgari ücretten düşük ise kaza tarihindeki net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılır.
ii. Kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmî belgeli gelir beyanı var ise beyan edilen net gelir üzerinden hesaplama yapılır. Beyan edilen net gelir ilgili dönemin net asgari ücretinden fazla ise işlemiş ve işleyecek dönem hesaplamalarında kullanılmak üzere “Net Gelir/Net Asgari Ücret” oranı tespit edilir.
iii. Sürekli sakat kalan kişinin kira, hisse (temettü, kâr payı), faiz gibi gelirleri dikkate alınmaz.
iv. İşyeri veya iş sahiplerinin ya da ortaklarının sürekli sakat kalması durumunda kendi işletmelerinde gerçekleştiremedikleri çalışmanın yerine getirilmesi için katlanacakları emsal maliyet, sürekli sakatlık tazminatında kullanılacak gelir adına emsal ücret olarak kullanılır. Bu hal dışındaki durumlarda emsal ücret kullanılmaz. Emsal ücret, işyerinin veya iş sahibinin kaza anında bağlı olduğu meslek odasından alınır.
v. Vergilendirilmiş gelir beyanına ek olarak ikramiye, prim, giyim ve yakacak gibi aylık olmayan ancak belirli dönemlerde yapılması söz konusu olan düzenli ödemeler, aylık gelire tekabül edecek şekilde hesaplamada dikkate alınır. Bu ödemelerin düzenli gelir sayılabilmesi için kaza tarihinden önceki son bir yıl içinde bu ek gelirleri gösterir belgelerin beyan edilmesi gerekir.
vi. Türkiye’de yerleşik olmayan kişilerin trafik kazalarına bağlı olarak sürekli sakat kalması durumunda vergilendirilmiş geliri ispatlayan resmî bir belgenin sunulamaması halinde hesaplanacak tazminatta Türkiye Cumhuriyeti’nde geçerli net asgari ücret esas alınır.
b. Pasif dönemde, AGİ hariç net asgari ücret üzerinden hesaplama yapılır.
6. Sürekli sakatlığa bağlı bakıcı gideri, bakıcı tutulduğunun belgelendirilememesi halinde bekâr ve çocuksuz kişiler için geçerli AGİ dâhil net asgari ücret üzerinden, bakıcı tutulduğunun belgelendirilmesi durumunda ise brüt asgari ücret üzerinden olmak üzere 20/2/2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çocuklar için Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelikte kısmî bağımlı olarak tanımlanan ve %50 ve üzerinde engel oranına sahip kişiler için %50 oranında, tam bağımlı olarak tanımlanan kişiler için ise %100 oranında hesaplanır.
7. Aktif ve pasif dönem süreleri aşağıdaki esaslar çerçevesinde belirlenir.
a. Sürekli sakat kalan kişinin aktif yaşamı 18 yaşında başlar ve 1/1/1990 tarihi öncesi doğumlular için 60 yaşında, 1/1/1990 tarihi ve sonrası doğumlular için 65 yaşında biter. 18 ile 60/65 yaş arası dönemde aktif dönem hesabı, 18 yaş öncesi ve 60/65 yaş sonrasında pasif dönem hesabı yapılır. Sürekli sakat kalan kişi kaza tarihi itibarıyla pasif dönemde çalışmaya devam ediyorsa iki yıl daha aktif dönem hesabı yapılır, iki yıl sonrasında pasif dönem hesabına geçilir. Özel kanunlarla çalışma süreleri ayrıca belirlenen mesleklere ilişkin hükümler saklıdır.
b. Sürekli sakat kalan kişinin 18 yaşın altında çalıştığı ve gelir elde ettiği biliniyorsa çalışmaya esas beyan edilen belgeye göre aktif dönem hesabı yapılır.
8. Hesap yönteminde aşağıdaki esaslar uygulanır.
a. İşlemiş dönem hesabı, gelir beyanı yok ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (i) bendi gereğince ilgili dönemlerin net asgari ücretleri üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince hesaplanan ilgili dönemlerin gelirleri üzerinden iskontoya tabi tutulmadan ve hesap tarihine güncellenmeden hesaplanır.
b. İşleyecek dönem hesabı, gelir beyanı yok ise hesap tarihindeki net asgari ücret üzerinden, gelir beyanı var ise bu ekin 5 inci maddesinin (a) fıkrasının (ii) bendi gereğince belirlenen hesap tarihindeki güncel net gelir üzerinden “Dönem Başı Ödemeli Dönemsel Hayat Anüitesi” (äx:n) ile hesaplanır. x sürekli sakat kalanın hesap tarihindeki yaşını, n ise sürekli sakat kalan kişinin hesap tarihindeki beklenen yaşam süresini temsil eder.
c. 1/1/1990 tarihi öncesi doğumlular için 60 yaşın, 1/1/1990 tarihi ve sonrası doğumlular için 65 yaşın altında bulunan ve emekli olduğu bilinen kişiler için,
i. Kaza tarihi itibarıyla çalıştığı biliniyorsa ve kaza tarihi itibarıyla vergilendirilmiş bir resmi belgeli gelir beyanı var ise beyan edilen net gelir üzerinden hesaplama yapılır. Hesapta aktif/pasif dönem ayrımında 60/65 yaş esas alınır.
ii. Kaza tarihi itibarıyla çalışmadığı biliniyorsa pasif dönem hesabı yapılır.
9. Sürekli sakatlık oranı, 20/2/2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar için Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan sağlık kurulu raporu dikkate alınarak belirlenir. Anılan yönetmelikler kapsamında düzenlenecek kazadan kaynaklı iş göremezliği gösterir rapor için hak sahibinin sigorta şirketine yaptığı başvuruyu takip eden 5 işgünü içinde sigorta şirketi tarafından ilgili sağlık kuruluşuna resmi yazı gönderilir.
10. Sürekli sakat kalanın askerliğe elverişli olmadığına dair resmî bir belgesi yok ise muhtemel askerlik süresince pasif dönem hesabı yapılır.
11. Sigorta şirketi tarafından hak sahibine ödeme yapılmasını izleyen 5 iş günü içerisinde tazminat ödemesine esas alınan aktüerya raporu, yazılı olarak veya güvenli elektronik iletişim araçları vasıtasıyla hak sahibine gönderilir.
12. İbraname olsun ya da olmasın sigorta şirketi tarafından önceden ödeme yapılmış bir tazminatta uyuşmazlık olması durumunda tazminat ödeme tarihi hesap tarihi kabul edilerek (ödeme tarihindeki ücretler ve ödemeye esas kriterler dikkate alınarak) tazminat hesabı yapılır ve hesaplanan tazminat ile yapılan ödeme tutarı karşılaştırılır. Hak sahibi lehine fark çıkması durumunda bu fark ödenir.
13. Artan iş göremezlik oranına bağlı tazminat, sadece artan kısım için olmak üzere; ilk ödemeye esas alınan Yönetmeliğe göre hazırlanan maluliyetin arttığını gösterir rapor doğrultusunda artış tarihinden itibaren hesaplanır.
14. Bu ekte belirlenen usul ve esasların dışındaki istisnai durumlarda yargı içtihatları, sigortacılık prensipleri, yayımlanmış istatistiki veriler ve ilgili bilimsel çalışmalar göz önünde bulundurularak çeşitli varsayımlar kullanılabilir.”
Danıştay 8. Dairesi tarafından 20/03/2020 tarihli ve 31074 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Şartlar başlıklı Tebliğ’in çeşitli hükümleri ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı tesis edildi.
Söz konusu yürütmeyi durdurma kararına göre, özetle; sürekli sakatlık tazminatı açısından TRH 2010 yaşam tablosu ve 1.8 teknik faiz hesabının yürütmesinin durdurulmasına karar verildi.
Sürekli Sakatlık Tazminatı Hesaplamasında 20/2/2019 tarihli ve 30692 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik doğrultusunda hazırlanan sağlık kurulu raporu (bu raporların sigorta şirketine başvuru sırasında ise ibrazı zorunludur) dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği yolundaki düzenlemenin yürütmesinin durdurulmasına karar verildi.
ASGARİ ÜCRETİN ESAS ALINMASI
Söz konusu karar nedeniyle, Borçlar Kanunu 54. Maddede ekonomik geleceğin sarsılması, çalışma gücünün yitirilmesinden bahsedildiği ve Anayasa Mahkemesi’nin 09/10/2020 tarihli ve 31269 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 17/07/2020 tarihli ve E:2019/40, K:2020/40 sayılı kararı birlikte dikkate alındığında yargı kararlarında mesleği esas alan 03.08.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulamasına tekrar geri dönülmesi gündeme gelecektir.
Yine, trafik kazasına bağlı olarak vefat eden kişinin, kaza tarihi itibariyle vergilendirilmiş bir resmi geliri yok ise, asgari ücretin esas alınması gerektiği yolundaki düşüncenin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
EMSAL ÜCRET
Böylece, Türkiye’de birçok kişinin sorunu halindeki SGK geliri asgari ücret üzerinden gösterilme durumunun hak kaybına neden olması önlenmiştir. Trafik kazalarında eski sistemde olduğu gibi emsal ücreti daha yüksek olan milyonlarca kişinin muhtemel destekliği halinde emsal ücretinin esas alınması, gerçek zararın belirlenmesi gerektiği yolundaki görüş tekralanmıştır. Aynı yürütmeyi durdurma sürekli sakatlık tazminatları açısından verilmiştir.
GELİRİN BELİRLENMESİ
Vefat eden kişinin kira, hisse, faiz gibi gelirlerinin de destek hesabında dikkate alınması gerektiği yolunda yürütmeyi durdurma kararı tesis edilmiştir. Böylece kişinin geliri hesabında bu kalemler de dikkate alınacaktır.
Yurtdışında yerleşik kişilerin gelirinin bilinmemesi halinde Türkiye’deki asgari ücrete gelirinin göre hesaplanacağı yolundaki görüşün hukuka aykırı olduğu değerlendirilerek, onlar yönünden de emsal ücretin araştırılması gerektiği görüşü benimsenmiştir.