T.C. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi
Esas:
 2021/1604
Karar: 2021/5483
Tarih: 13.10.2021

MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL-BEDEL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen kararın davalılar tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı, dava konusu 1812 ada 2 parsel sayılı taşınmazda maliki olduğu 14 numaralı bağımsız bölümün satışı konusunda davalı eski kayınpederi …’yı 05.09.2011 tarihinde vekil tayin ettiğini, anılan taşınmazın davalı vekil tarafından 28.11.2011 tarihinde davalı oğlu …’ya satışının yapıldığını, davalı vekilin o dönemde aktif müteahhitlik yapması nedeniyle ve ihtiyaç halinde kullanılması amacıyla satış işlemlerinin kolay bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için vekaletname verdiğini, davalı … adına ise işleme vekaleten annesi davalı …’nın katıldığını, herhangi bir satış bedeli ödenmediğini, davalı vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını, dava dışı eski eşi … ile boşanma aşamasında iken işlemi öğrendiğini, davalı …’in taşınmazı alım gücü bulunmadığını ve kötüniyetli olduğunu, davalıların el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini ileri sürerek dava konusu 1812 ada 2 parsel sayılı taşınmazda bulunan 14 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tescilini, olmazsa bedelin faiziyle birlikte ödenmesini istemiştir.

Davalılar, zamanaşımı süresinin geçtiğini, boşanma nedeniyle intikam duygusuyla hareket eden davacının, satış konusunda davalı … ile anlaşıp bu doğrultuda vekaletname verdiğini, satış işleminden bir ay sonra davacının kurumuna verdiği mal bildirim formunda dava konusu taşınmaza yer vermediğini, davacının 8 yıl boyunca taşınmazın devredildiğini bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, satışın iradi olup davacının satış bedelini aldığını, dava konusu taşınmazdaki kiracının da kira bedelini davacıya ödemekte iken, satış tarihinden sonra yeni malike ödemeye başladığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

İlk Derece Mahkemesince, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulü ile iptal tescile dair verilen kararın davalılar tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden;… 4. Noterliğinin 05.09.2011 tarihli 7285 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davacı …’in, dava konusu taşınmazın satışı konusunda o dönem kayınpederi olan davalı …’yı vekil tayin ettiği, dava konusu 1812 ada 2 parsel sayılı taşınmazda bulunan 14 numaralı bağımsız bölümün tamamı davacı adına kayıtlı iken, anılan vekaletnameye istinaden davalı vekil tarafından 28.11.2011 tarihinde davalı oğlu …’ya satış yoluyla temlik edildiği, davalı … adına vekaleten işleme davalı annesi …’nın katıldığı, davalılar Mustafa ile Fatma’nın kızı, davalı …’in de kız kardeşi olan dava dışı … ile davacının 1997 yılında evlenip, 15.01.2019 tarihinde boşandıkları, dava konusu taşınmazda kiracı olup, davalı tanığı olarak dinlenen Mehmet Kendirci’nin sunduğu banka kayıtlarına göre, satış tarihinden sonra kira bedellerinin davacıya ödenmediği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu’nun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu’nun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince; davacı tarafından davalı …’ya, çekişme konusu taşınmazın satışı konusunda özel yetki içeren vekaletnamenin 05.09.2011 tarihinde verildiği, çekişme konusu taşınmazın söz konusu vekaletnameye istinaden 28.11.2011 tarihinde davalı …’e satışının yapıldığı, eldeki davanın ise 24.01.2019 tarihinde, yani davacı ile davalı vekilin kızının boşanmalarından kısa bir süre sonra açıldığı, çekişme konusu taşınmazın kira bedellerinin satış tarihinden sonra davacı tarafından alınmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, çekişme konusu taşınmazın satışının davacının iradesine uygun olup, vekalet görevinin kötüye kullanılmasından söz edilemeyeceği açıktır.

Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371/1-a maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren… 1. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.10.2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.