T.C. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi
Esas: 2016/14447
Karar: 2020/570
Tarih: 05.02.2020
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil – tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın kabulüne, birleştirilen dava yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Asıl dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava tenkis isteklerine ilişkindir.
Asıl davada davacı, mirasbırakanı …’ın ölümünden bir süre önce beyin felci geçirdiğini ve tahminen bu süreç içerisinde ikinci evliliğinden olma oğlu davalı … adına genel vekaletname düzenlediğini, murisin ölümünden 4 gün sonra müştereken maliki bulunduğu …İli, … İlçesi … Mahallesinde bulunan apartmanın 6 nolu bağımsız bölümünün satış suretiyle diğer davalı …’ya temlik edildiğini, ancak ölmüş olan bir kişinin tapuda böyle bir işlem yapmasının mümkün olmadığını, miras bırakanın genel vekaletname verdiği oğlu …’ın tapudaki bu işleminin hukuka aykırı olduğunu, mal kaçırmak amacıyla ve geçersiz vekaletnameyle yapılan satış işlemi sonrasında taşınmazın muris adına kayıtlı olan payını satın alan …’nın ediniminin yolsuz tescil niteliğinde olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptaline ve miras payları oranında tapuya tesciline, birleştirilen davada davacı, murisin ikinci evliliğinden olan davalılar lehine saklı payı aşan tasarruflarda bulunduğunu, davalılardan …’ın mal kaçırmak amacı ile murisin ölümünden 2 önce geçerliliği tartışmalı vekaletname ile muvazaalı bir devir işlemi sonucunda … Mahallesinde bulunan murisin müştereken malik olduğu 6 bağımsız bölüm nolu taşınmaz üzerindeki hissesini teyzesi …’ya devrettiğini, bu işlemin ve mirasbırakan tarafından yapılan ve araştırılmasını mahkemeden istediği davalılar lehine yapılan diğer işlemlerin saklı payını zedelediğini ileri sürerek murisin ölüm anındaki tereke mal varlığının ve borçlarının hesaplanarak saklı payını aşan kısmının tenkis edilerek, saklı payına karşılık şimdilik 5.000 TL’nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Asıl davada davalı …, …58. Noterliğinin 19.10.2007 tarih ve 13718 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile murisin kendisine miras yoluyla devredilen ve anneannesinin ikamet etmekte olduğu evin kendi hissesine düşen kısmının, teyzesi olan diğer davalı …’ya devredilmesini isteyerek yetki verdiğini, murisin bu isteğinin yerine getirilmesi için ölümünden 2 gün önce 21/08/2013 tarihinde ilgili devir işlemleri için Çankaya Tapu Sicili Müdürlüğü’ne başvurulduğunu, 22/08/2013 tarihinde ilgili harçların Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi hesabına yatırıldığını, yapılan işlemlerin murisin ölümünden önce gerçekleştiğini ve o tarihte verilen vekaletnamenin geçerli olduğunu, birleştirilen davada davalılar, murisin ölmeden evvel refah içinde yaşamadığını, sahip olduğu şirketin tasfiye edildiğini ve borçlarını çevresinden aldığı destekle ödeyerek emeklilik hayatı yaşadığını, murisin vergi borçlarının davalıların teyzesi tarafından ödenmesi sebebi ile borcun bir kısmını karşılamak için …18. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu edilen hissenin …’ya satıldığını, vekaletnamenin geçersiz olduğu iddiasının yerinde olmadığını, tüm işlemler tamamlanıp satış işlemi gerçekleştikten sonra tapunun mesajı üzerine devrin gerçekleştirildiğini, terekeye dahil mal varlığı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, asıl davada davalıya yapılan temlikin yolsuz tescil niteliğinde olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, birleştirilen davada dava konusu edilen taşınmazla ilgili asıl davada karar verildiğinden birleştirilen davanın kanusuz kalması nedeni ile esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1943 doğumlu mirasbırakan …’ın 23.08.2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak ilk evliliğinden olma asıl ve birleştirilen davaların davacısı kızı …ile ikinci evliliğinden olma davalı çocukları … ve …nin kaldıkları, diğer davalı …’nın davalıların teyzesi olduğu, çekişme konusu 5111 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki mesken nitelikli 6 nolu bağımsız bölümün tamamı elbirliği halinde muris …, davalılar … ve …, dava dışı … … …ve davalı … adlarına kayıtlı iken, muris …adına vekaleten (…58.Noteliğinin 19.10.2007 tarih ve 13718 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile yetkili kıldığı) davalı …, murisin kanuni hissesinin tamamını (1/16) 27.08.2013 tarihli satış işlemi ile davalı …’e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK’nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını,sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK’de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK’de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, davalı …’ın dava konusu devir işleminin gerçekleştirilmesi için 21.08.2013 tarihinde tapuya başvurduğu, 22.08.2013 tarihinde tapu harcını yatırdığı, söz konusu tarihler itibariyle vekil eden murisin sağ olup iradesine uygun olarak işlemlerin başlatıldığı, işlem sürecinde vekil eden murisin ölümü ile vekalet ilişkisi son bulmuşsa da bu hususun dava konusu işlemi geçersiz kılmadığı, yolsuz tescilden bahsedilemeyeceği açıktır.
Bilindiği ve HMK 190 ve TMK 6. maddelerinde düzenlendiği üzere, herkes iddiasını ispatla yükümlüdür. Eldeki asıl ve birleştirilen davaların niteliği gereği ispat yükünün davacıda olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.
Somut olayda, toplanan delillerle davacının iddialarını kanıtlayabildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Hemen belirtilmelidir ki, davacının birleştirilen davada verilen kararın esasına ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Hal böyle olunca, asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.