
T.C. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi
Esas: 2014/20406
Karar: 2014/17028
Tarih: 22.12.2014
- NAFAKA DAVASI
- NAFAKA YÜKÜMLÜSÜ BABANIN KISITLANMASI
- ÜST ZÜMREDE YER ALAN DEDEDEN NAFAKA İSTENİLMESİ
- DAVA EHLİYETİ
- NAFAKA YÜKÜMLÜSÜ BABANIN ÖLMÜŞ OLMASI VEYA BAKMA GÜCÜNÜN OLMAMASI
- HUSUMET
ÖZET:Dava, velayeti anneye verilmiş olan küçük için nafaka istemine ilişkindir. Nafaka yükümlüsü babanın ölmüş olması veya bakma gücünün olmaması üzerine bir üst zümrede yeralan dededen de nafaka istenebilir. Dava dilekçesi incelendiğinde, birinci davalı olarak küçüğün babasının gösterildiği, kanuni temsilcisi olarak da vasisinin adı, soyadı ve adresinin yazıldığı, ikinci davalı olarak ise küçüğün dedesinin gösterildiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek, işin esasına girilmesi ve uyuşmazlık hakkında bir hüküm tesis edilmesi gerekir.
Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan Can Güneş Kostak’ın boşandıklarını, ancak boşanma davasında velayeti müvekkiline verilen müşterek çocuk Marvin Can için nafaka talep edilmediğini, müşterek çocuğun otizm rahatsızlığı nedeniyle özel okulda eğitim gördüğünü, giderlerinin tamamının müvekkili tarafından karşılandığını, davalı Can Güneş Kostak’ın kısıtlanması nedeniyle mal varlığının bulunmadığını, babası olan diğer davalının ise yörenin sayılı işadamlarından olduğunu ileri sürerek; müşterek çocuk için davalı baba Can Güneş Kostak ve davalı dede Ali Orhan Kostak’ın aylık 5.000 TL iştirak nafakasını müştereken veya müteselsilen ödemelerine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinden Ali Orhan Kostak’ın, diğer müvekkili Can Güneş Kostak’ın vasisi olduğunu, vasinin doğrudan davanın tarafı olamayacağını, bu nedenle müvekkili Ali Orhan yönünden husumet itirazında bulunduklarını, esas yönünden ise müvekkili Can Güneş Kostak’ın işsiz olup tüm ihtiyaçlarının diğer müvekkili Ali Orhan tarafından karşılandığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; iştirak nafakası yükümlüsü olan davalı Can Güneş Kostak’ın kısıtlandığı, bu kişi hakkında açılan davada vasi olan kişinin kanuni temsilci olarak gösterilmesi ve dava ile ilgili tebligatların bu sıfatla ilgiliye karşı yapılması gerektiği, davanın ise kısıtlı nafaka yükümlüsü ve vasinin davalı olarak gösterilmesi suretiyle açıldığı, bu nedenle davalıların pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, velayeti anneye verilmiş olan küçük için nafaka istemine ilişkindir.
TMK.nun 14.maddesi hükmüne göre; kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. Bundan dolayı, kısıtlıların dava ehliyeti de yoktur(HMK. md. 51).
Dava ehliyeti olmayan bir kısıtlıya karşı açılan dava dilekçesinde; davalı olarak kısıtlının, temsilcisi olarak da kanuni temsilcisinin adı, soyadı ve adresi yazılır.
Bu şekilde açılan bir davada, kanuni temsilci taraf değildir. Taraf, kanuni temsilci tarafından temsil edilen kısıtlıdır. Kanuni temsilci ise, taraf olan kısıtlının temsilcisidir.
Öte yandan, TMK.nun 365.maddesi; yardım nafakası davasının, mirasçılıktaki sıra gözönünde tutularak açılacağını hükme bağlamıştır.
Buna göre, nafaka yükümlüsü babanın ölmüş olması veya bakma gücünün olmaması üzerine bir üst zümrede yeralan dededen de nafaka istenebilir.
Bu açıklamalar ışığında dava dilekçesi incelendiğinde, birinci davalı olarak küçüğün babası olan kısıtlı Can Güneş’in gösterildiği, kanuni temsilcisi olarak da vasisi olan Ali Orhan’ın adı, soyadı ve adresinin yazıldığı, ikinci davalı olarak ise küçüğün dedesi olan Ali Orhan’ın gösterildiği anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla, davanın TMK.nun 328.maddesi uyarınca davalı Can Güneş’e, TMK.nun 365.maddesi uyarınca ise davalı Ali Orhan’a yöneltildiği, bu durumda davalı tarafın husumet itirazının yerinde olmadığı açıktır.
O halde mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek, işin esasına girilmesi ve uyuşmazlık hakkında bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden tarafa iadesine, 22.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.